29 Ağustos 2012 Çarşamba

ORGANIK PAZARIN SABAN ABI'SI


Mutlu olmanın "organik" yolu
Şaban Burhan , Bursa Karacabey’de on yılı aşkın zamandır organik tarım yapıyor. Çiftçi Burhan, mutluluğu "organik tarım" ile bulanlardan

İstanbul’daki ekolojik pazarın müdavimleri onu yakından tanır.
Bahar aylarında eğer ondan fida aldıysanız, bir sonraki hafta “Bizim çocuklar nasıllar, keyifleri iyimi?” diye size sattığı fidelerin sağlığını soracak kadar yaptığı işi seven bir çiftçi...
Şaban Burhan, 2001 yılında meyve üreterek başladığı organik tarıma bugün onlarca sebze ile ekmek, sucuk ve yoğurt gibi ambalajlı ürün üretimini de ekleyerek devam ediyor.

Kaydettiği bu gelişmeyi Buğday Derneği'nin kurduğu %100 Ekolojik Pazarların varlığına bağlayan Şaban Burhan, “Organik tarım bana gerçek mutluluğun karşılıksız fayda sağlamak olduğunu öğretti. Benden ürün alanların gözlerindeki şükran duygusunu hiçbir şeye değişmem” diyor.

Ekolojik pazarların Şaban abisi ile pazarların koordinatörü Leyla Aslan Ünlübay arasındaki sohbete kulak verelim şimdi.
-Şaban Abi, organik tarıma ne zaman başladınız ve daha öncesinde hangi işle ilgileniyordunuz?
Organik tarıma başlamadan önce gıda toptancılığı yapıyordum. 2001 yılında organik tarım yapmaya karar verdim ve 2001 yılında başladım.
-Organik tarıma geçmenizin nedeni?
O yıllarda Türkiye de organik tarım çok az yapılıyor ve üretilen ürünlerin %98’ i yurt dışına ihraç ediliyordu.  Ben ise organik ürünleri kendi insanımızın tüketmesi gerektiğini, üretimimizin önce kendi halkımıza yapılması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bizim insanımız yurt dışındaki insandan daha az değerli olamazdı. Üretilen organik ürünlerin yurt dışındaki insanlar için üretiliyor olması kendi insanımıza değer vermediğimizi gösteriyordu çünkü. İşte bu yüzden ben kendi insanımız için organik ürünler üretmek istedim.
-Çevrenizden aldığınız olumlu ya da olumsuz tepkiler neler oldu?
Öncelikle ailem çok destek oldu. Çünkü hem kendi sağlığımız hem de halkımızın sağlığı için organik üretim çok önemliydi. Ancak etrafımdaki konvansiyonel tarımla ilgilenen hiçbir tarımcı kafamda hayal ettiğim üretimin gerçekçi olmadığını söylediler. Bunun ütopik olduğunu, bir hayal olduğunu ve asla gerçekleşmeyeceğini söyleyip durdular.
-Organik üretime başladıktan sonra karşılaştığınız zorluklar neler oldu?
Az önce de söylediğim gibi o yıllarda Türkiye’de organik ürün üretimi kısıtlıydı. Buna bağlı olarak bilgi birikimi ve tecrübede kısıtlıydı. Gidip danışıp bilgi alabileceğimiz birileri veya bir kurum yoktu. Evet üniversitedeki bu alanda uzmanlık yapmış hocalar vardı, ancak onlar da teorik bilgi verebiliyorlardı. Oysa bizim ihtiyacımız pratik bilgi idi. Özellikle besleme ve zararlılara karşı mücadelede çok zorlanıyorduk. İşte bu yüzden, tüm bunları deneme yanılma yolu ile kendimiz tecrübe etmek durumunda kaldık. Bu deneme yanılma metodunda ise takdir edersiniz ki her zaman ilk seferde başarıya ulaşmak mümkün olmuyordu. Ama zarar etsek bile vazgeçmedik.
-Organik tarıma başladığınız günden bu yana edindiğiniz en önemli tecrübeler neler oldu?
Organik tarım bir üretimden ziyade bir felsefe, bir yaşam tarzı, vicdani bir sorumluluk... Ben tüketicileri asla tüketici olarak görmedim. Onlar hayata bakışı benimle aynı olan yol arkadaşlarım. Ve ben organik ürünlerle beslenmek isteyen bu yol arkadaşlarım için üretim yapıyor, her yıl üretim yelpazemin çeşitliliğini artırmaya çalışıyorum. Organik tarım bana şunu öğretti: Gerçek mutluluk “Karşılıksız fayda sağlamanın verdiği hazdır…”. Ve ben ürünlerimi tüketen kişilerin benden ürün alırken gözlerindeki şükran duygusunu gördüğüm zaman ki mutluluğumu hiçbir şeye değişmem.



Sevgili dostlar NTV nin sitesinde Şaban abimizi görünce yazı çok keyifli geldi umarım sizde beğenirsiniz.

Kaynak: ntvmsnbc
Güncelleme: 08:51 TSİ 18 Haziran. 2012 Pazartesi

28 Ağustos 2012 Salı

Mesire Yeri CAMLIK ve Karacabey Ataturk Kultur Parki

İlçemiz de insanların çok uzağa gitmeden nefes alabilecekleri alanlar olan Çamlık Mesire Yeri ve Atatürk Kültür Parkı nı tanıtmak istedim.
Ailenizi alıp haftasonu piknik yapabileceğiniz ,top oynayıp eğlenebileceğiniz alanları bir de bizim görüntülerimizden izlemek istemezmisiniz
Keyifli Seyirler
Saygılarımla




22 Ağustos 2012 Çarşamba

MARKA GELECEGIMIZE YATIRIMDIR

Merhaba sevgili dostlar,
Bu akşam ki yazımı 1964 yılından bugüne ilçemizde Şen Kardeşler Köftecisi olarak bilinen Küçük ailesine ayırmak istedim.Sebebi de onların MARKA ve KALİTE Yolculukları
2010 yılında sucuk üretim tesisi açmaları ve bununla birlikte BURLEZZ markası adı altında üretim yapmaya başlamaları kısacası marka yolculukları beni bu yazıyı yazmaya iten yegane sebep oldu.
İşletmenin beyni diyebileceğim Hakan bey ile bu konuda kısa bir görüşme yaptım ve müthiş keyifli yanıtlar aldım kendisinden bu da beni açıkçası heyecanlandırdı ve koşa koşa evime geldim ve bilgisayarın başına oturdum vakit kaybetmeden.

Hakan bey ile yapılan görüşmeden kısa notlar

Sizi marka yolculuğuna iten sebep neydi acaba ?
1964 yılından beri ilçemizde hizmet vermek bizler için gurur verici bir durum ve bayrağı devraldığımız noktadan daha uzağa taşımamız gerektiğini düşündüm ve bunu da nasıl yaparımın yanıtını ararken MARKA ve kalite belgesi fikri karşıma çıktı.
Özellikle kendi üretimimiz olan sucuk , köfte ve diğer et ürünleri çok hassas ve üretim süreçleri içinde sürekli kontrol gerektiren bir üretim yapısına sahip.En başta bu iş gönül işi biz gerçekten işimizi seviyor ve ilçe halkımıza hizmet etmekten keyif alıyoruz.Fakat ticari mana da olaya yaklaşmamız gerekir ise ilçemiz bizi biliyor peki bizi bilmeyen ürünlerimizi verdiğimiz diğer bölgelerde ne yapacağız .İşte bu noktada marka ve kalite devreye giriyor.Bu sebeple marka konusunda ciddi yatırımlar yaptık.İlçemizde ISO belgesine sahip ender köftecilerden biriyiz.Güzel tarafı şu bu yatırımlar bizi her geçen gün büyütmeye başladı ve BURLEZZ markası ilçemize yakın bölgeler de  duyulmaya ve talebi artmaya başladı.Bu artışı görmek inanın kelimeler ile anlatılabilecek bir şey değil.İfade edemiyorum gerçekten.

Bu noktada ben sözü görüntülere bırakayım 


Yolun açık bahtın açık olsun BURLEZZ 
İlçem adına bunları görmek inanın bana keyif ve mutluluk veriyor.Sizlere BURLEZZ markasının yolculuğunu aktarmaya çalıştım ama aslında söylemek istediğim şu.
Lütfen sizde üretiminize sahip çıkın ve bakın bugün Yunanistan battı batma sebeplerinden bir tanesi de kendi üretmek yerine fason ürettirmek idi bana göre.
Siz değerli üreticilerim lütfen ürettiğiniz değere başka marka vurarak değil  kendi markanızı alarak ve o makayı kullanarak  sahip çıkın bu yolculuk kısa zamanda hedefe varabileceğiniz bir yolculuk olmasa da göreceksiniz ki siz kaliteden ödün vermediğiniz sürece geleceğinize en güzel yatırımı yapmışsınız.


Saygılarımla

21 Ağustos 2012 Salı

LANET OLSUN BU TERORE

   Merhaba demek bile çok zor geliyor inanın.İçim yanıyor ve terörü lanetliyorum.Aslında blogum da bu tarz bir şey yazacağımı hiç düşünmemiştim.Ama demek kader de buda varmış.Zor da olsa yazmaya çalışıyorum.
Gaziantep son yıllarda ülkemizin Çin i olma yolunda müthiş adımlar atmış ve bunu da nispeten başarmış bir ilimiz.Tabii bu huzur ortamı maalesef birilerinin işine gelmedi ve bu sivil çoluk çocuk demeden bombaladılar.TÜM KALBİMLE İNANIYORUM Kİ BAŞARAMADILAR VE YİNE BAŞARAMAYACAKLAR.Onların derdi halkları falan değil tek dertleri bu kaos ortamından elde ettikleri rantı kaybetmemek.Yoksa canlar kalmış gitmiş ne ifade eder ki.
İnanın çok bir şey yazamıyorum cümleleri toparlayamıyorum.
Muhtemelen izlemişsinizdir. ama Fatih hocanın görüntüleri ile bu güne son vermek istiyorum.

16 Ağustos 2012 Perşembe

DEPREM GERCEGI BIR GUN DEGIL, HER GUN!!



        DEPREM GERÇEĞİ BİR GÜN DEĞİL,  HER GÜN!!


     Evet Dostlar , 17 Ağustos 1999 Tüm Türkiye'nin unutamadığı gerçek... yada unuttuğu...
Ben bu deprem gerçeğini bizzat yaşayan birisi olarak, bu gerçeğin  neresinde olduğumuzu defalarca yargıladım.Bu gece; herkes Yalova'da o geceye geri dönüş yapmış bir durumda.. Ama o gece bir yakınını kaybetmiş yada evini maziye gömmüş insanların haricinde herkes , geçmişte olduğu gibi ( yüz yıllardan beri) çoğu şeyi unutmuş. Bu geceden sonra yeniden unutacak.Bana kızmayın , üzücü ama bu böyle...
   
    Kaçımızın evinde deprem çantası var, çocuklarımız hayat üçgenini biliyor mu?  yada  oturduğumuz evin gerçek durumunu ne kadar irdeledik.. bütün bunlar ve birçoğu  saece bu gece aklımıza gelmemeli... Ben öyle bir haftada yüzlerce evin soyulduğuna, bir lahmacunun 5 katı fiyatına satıldığına, yardım kamyonlarının 80 yaşındaki ninemize su vermediğine şahit olmuş biriyim.. Bizim gerçeğimiz Deprem olmalı , bu anlattıklarım değil.Bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz..

 
     Size 1 saat önce yaşadığım üzücü bir olayı yazarak bitirmek istiyorum ;

     Deprem anıtında eski fotoğrafları incelerken, Bir fotoğrafın önünde donup kalmış bir amca dikkatimi çekti. Yaklaştım ,  onu hissetmek istedim. Bana dönerek dolu gözleriyle enkazı gösterdi. Bizim evimizdi dedi. Ne desem nafile idi o an.. Kendisinin şanslı olduğunu dile getirdim.. Gözlerimin içine bakarak yaşımı sordu.. 32 dediğimde. 10  saniye bana baktı ve oğlumda senin kadar olacaktı  dedi....

   Bu yazımı sizleri üzmek için paylaşmadım.. Bir kez daha Deprem gerçeğini yüreğimizde hissetmemiz için yazdım. İster deprem bölgesinde olalım, istersek çok uzaklarında... Ama lütfen herkesi bu konuda bilinçlendirelim. O çocuk bizimde çocuğumuz olabilir yıllar sonra...

   Sağlıkla kalın....


14 Ağustos 2012 Salı

KARACABEY-KOSGEB EL ELE DIYEBILMEYI ÇOK ISTERDIM


Karacabey-KOSGEB el ele diyebilmek isterdim


Merhaba Dostlar,
Yukarıdaki afiş Selçuk Belediyesi ve KOSGEB in ortaklaşa düzenlediği uygulamalı girişimcilik eğitimi ne ait bir afiş ve ben bunu görünce Selçuk Belediyesini takdir ettim gerçekten.
Demek ki Selçuk  gençlerine güveniyor ve onlara sahip çıkabiliyor.Fotoğrafın altına da özelikle Karacabey-Kosgeb el ele demeyi çok isterdim diye bu yüzden yazdım.Doğası gereği  KOSGEB bazı sektörleri Sanayi Bakanlığının kararnamesi gereğince destek vermiyor.Bunlar tarım,hayvancılık, turizm, balıkçılık KOSGEB in destekleri daha ziyade imalat ve ticarete yönelik.Hani diyebilirsiniz ki biz daha çok tarımsal üretim yoğun bir ilçeyiz maalesef bence yanılıyorsunuz derim.Yoğun tarımsal üretim konusunda haklısınız fakat gözden kaçırdığınız bu üretimi yapabilmek için ciddi bir makine ve ekipman a ihtiyacınızın olması.Uygulamalı girişimcilik desteği de bence bu noktada devreye giriyor zaten.
İlçemizde SEZER SÜT SAĞIM MAKİNALARI gibi ülkemizin ve dünyanın bir çok bölgesinde dev bir marka olmayı başarmış model bir firmamız mevcut.Önemli olan birde kalmak değil bu sayıyı arttırabilmek işte bu yüzden gençlerimize bizde güvenmeli ve önlerini açacak her fikre ve projeye sahip çıkmalı daha da önemlisi ilçemize bunu kazandırmalıyız. 
Son olarak uygulamalı girişimcilik  eğitiminin en güzel tarafı kurulu bir işletme olmanızın gerekmemesi.Önemli olan  70 saatlik eğitime katılmak ve sertifikanızı aldıktan sonra,  projenizin KOSGEB değerlendirme kurulunda onay alması , onay sürecinden sonra 27.000 tl hibenizi dilimler halinde hakediş dahilinde KOSGEB den alıp kendi işinizin patronu olabiliyorsunuz.

KOSGEB Malatya İl Müdürünün uygulamalı girişimcilik ile ilgili açıklamaları;



  

13 Ağustos 2012 Pazartesi

ULUABAT GOLU- Goruntuler bize yorum Evliya Celebi'ye ait


EVLİYA ÇELEBİ ANLATIYOR…
1659 yılında Bursa ve çevresi : İlk uğrak yeri Apolyont
Ender rastlanan çok güvenli ve güzel taştan bir kalesi vardır. Askeri güç bakımından zayıftır. Askeri ve cephanesi yoktur. Buradaki Rum azınlık sakin bir yapıda olup, Müslüman halkı da sonradan gelmiştir. Büyük kiliseleri ve çarşı-pazarı ile hanları, meyhaneleri, bağ ve bahçeleri boldur. 1600 adet kiremitli ve ahşap evleri vardır. Uluabat Gölü’nden turna balığı, sazan balığı ve kerevit denilen bir böcek çıkarırlar.  Buradaki Rum azınlık pazarlama ve işin nakliyle uğraşırlar. Yılda yüz bin kişi buraya gelir.
Eskikaraağaç Köyü : Bağlı, bahçeli, çiçeklerle donatılmış bir köydür. Bin adet ev var olup, hepsi kırmızı kiremit ile kaplıdır.
***   ***
Uluabat şehri, kalesi ve gölü : Kurucusu Rum Tekfuru 13. Kalopatra namıyla bilinir. Şehirde Batlimus binası vardır. Rumlara göre bu şehrin adı Kalopatra Purgaz’dır.  Orhan Gazi’nin fethettiği şehrin kalesinin dibinde Uluabat Gölü var olup, suyu “ıssı” (Ilık) bir göldür. Gölde çok ördek bulunur. Bu yüzden Türk diliyle buraya Ilıbat, yani Sıcak Sulu Ördek Kalesi derler. Gölün kazı ve ördeği bol olduğundan avcılar burada binlerce ördek avlar. Uluabat Kalesi, taştan olup, hendeksiz, alçak duvarlıdır. Yönetici olarak, subaşısı ile yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası görev yapar.
Şehirdeki evlerin sayısı 1200 olup, bunlar ahşap ve kırmızı kiremitlidir. Halkı tevhit ehli Müslümandır. Rum ve Ermeni azınlık da bulunur. Ticaret için çokça Yahudi gelir. Cami ve mescitleri vardır. Yedi adet Kur’an öğreten okul ile derviş tekkelerine,  10 adet han ve pek güzel olmayan bir hamama sahiptir. 300 adet takdir edilecek esnafın hizmet verdiği çarşı ve pazarı ile kahvehaneleri var olup, bezzazistanı (giyim mağazası) yoktur. Bağ, bahçe, bostanı çoktur.
Uluabat Gölü’ne Ruhban Dağı eteğindeki Delice Köyü’nden çıkan nehir ile Kirmastı Çayı akar. Yedi fersahlık göl çevrenin suyunu karşılar. Üç fersahtan sonrası kuzeybatıdaki Mihaliç Boğazı’na ve oradan Rum Denizi’ne (Marmara’ya) akar. Gölün suyu donmaz. İçinde kaz, ördek, karabatak, martı ve göçmen kuşları vardır. Gölden turna ve sazan balıkları çıkarılır.
Uluabat Gölü’ndeki dere sabahtan öğleye kadar geriye akar; daha sonra aşağı akar. Ertesi sabah yine güneydoğu yönünde akar. Bu yüzden Basra kalesi önündeki Şattı’l Arab gibi med ve cezire sahiptir. Hatta bazı kişiler,  sözünde durmayanlara “Be hey arkadaş, Uluabat suyu gibi kah aşağı, kah yukarısın.” derler.
***   ***
Mihaliç (Karacabey) : Boğaz’ın ağzındaki (Marmara Denizi’ne dökülen Kocaçay Deltası) Arnavut Köyü’nden 41 mil içeride ve 6 adet harap kalesi bulunan bir şehirdir. Orhan Gazi, kendisine teslim edilen bu şehirdeki kaleleri bir daha düşmanlar tarafından kullanılmasın diye yerle bir etmiştir. O nedenle şehirde mamur bir kale yoktur.
Şehri Hass-ı Hümayun Emîni yönetir. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası, subaşısı, şeyhülislâmı, muhtesibi vardır. Halkın mal varlığı azdır. Sıcak bir iklimi vardır. Halkı bu yüzden sarı benizlidir. Evlerin çoğu ahşap ve iki katlı olup, kiremit kaplıdır.
Şehrin çarşı kısmında Dayı Karaca Bey’in yaptırdığı cami bulunur. Ayrıca Rum Kuş Paşa (Runguçpaşa )ile Sarıca Paşa camileri ünlüdür. Epeyce donanımlı mescitleri ile medreseler, Kur’an ilmi veren okulları vardır. Tevhit ehlinden tanınmış zatları vardır ki, Karaca Ahmet Sultan ulu bir şahsiyettir. Çarşısında donanımlı hanı vardır. Hamamları da bulunur ve en iyisi çarşı kısmında (eski Karacabey- 14 Eylül İlköğretim Okulu civarı) olanıdır.