31 Ağustos 2012 Cuma

EY KARACABEY NILUFER CAYI TEMIZ AKMASIN MI

Merhaba,
Saat sabaha karşı beş civarları ve uyku tutmadı gerçekten.Nilüfer çayının bugüne kadar saçtığı zehir yetti de arttı bile bence ama . Karacabey uyanmalı artık üzerine serpilmiş gibi duran ölü toprağını üzerinden atmalı ve sorunlarına sesini çıkarmalı.Birlik olmayı öğrenmeli.

Kısaca Nilüfer Çayı;

Marmara Bölgesi’nin önemli akarsularından biridir. Toplam uzunluğu 172 km’dir. Nilüfer Çayı Bursa ve Karacabey Ovaları’nı sular.
Çay, Nilüfer adını Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hanım‘dan almıştır. Nilüfer Çayı üzerine Bursa Ovası’nda  bir köprü yaptıran Nilüfer Hanım’ın adı çaya verilerek anısı yaşatılmıştır. Nilüfer Çayı ayrıca Nilüfer İlçesi’ne de adını vermiştir.
Yatağında ilerleyen Nilüfer Çayı Bursa Ovası’nı suladıktan sonraUlubat Gölayağına dökülür. Bursa Ovası’ndaki sularla beslenen Nilüfer Çayı Çakırköy Ovası’nda Ayvalı Dere’yi alarak debisini yükseltir. Daha sonra Susurluk Çayı ile birleşen Nilüfer Çayı Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dökülür.
Çocuklarımıza ve torunlarımıza olduğu kadar ecdadımıza karşı da sorumluluğumuz var.
Başlık biraz sert oldu belki ama bu kez tüm parti başkanları el ele vererek Nilüfer Temiz Aksın kampanyasını benimsemeliyiz.

Facebook ta çeşitli uygulamaları paylaşıyoruz fakat daha bir Allahın kulu şu kampanyayı paylaşmadı.
En az 10.000 imza toplamamız gerekiyor  bugün itibari ile 1635 adetteyiz. Nilüfer çayı için bir imza da sen at.
Gerçekten de Nilüfer çayının geçtiği köylerde kokudan durulmuyor 
Bu köylerde tarımsal sulama yine bu çaydan yapılmakta  ve insanımız tarımsal üretimini bu çaydan yapmak istememektedir.Suyumuzu kaybettik ama Nesillerimi kaybetmeyeceğiz.
Köylerde bilgilendirme toplantıları başladı gönlüm istiyor ki en büyük kitleyi Karacabey Cumhuriyet alanında toplayalım ve sesimizi hep beraber gür bir şekilde çıkartalım  tek yürek NİLÜFER TEMİZ AKSIN mitingini düzenleyelim.
Lütfen yorumlarınız ile sizde destek verdiğinizi gösterin.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

ORGANIK PAZARIN SABAN ABI'SI


Mutlu olmanın "organik" yolu
Şaban Burhan , Bursa Karacabey’de on yılı aşkın zamandır organik tarım yapıyor. Çiftçi Burhan, mutluluğu "organik tarım" ile bulanlardan

İstanbul’daki ekolojik pazarın müdavimleri onu yakından tanır.
Bahar aylarında eğer ondan fida aldıysanız, bir sonraki hafta “Bizim çocuklar nasıllar, keyifleri iyimi?” diye size sattığı fidelerin sağlığını soracak kadar yaptığı işi seven bir çiftçi...
Şaban Burhan, 2001 yılında meyve üreterek başladığı organik tarıma bugün onlarca sebze ile ekmek, sucuk ve yoğurt gibi ambalajlı ürün üretimini de ekleyerek devam ediyor.

Kaydettiği bu gelişmeyi Buğday Derneği'nin kurduğu %100 Ekolojik Pazarların varlığına bağlayan Şaban Burhan, “Organik tarım bana gerçek mutluluğun karşılıksız fayda sağlamak olduğunu öğretti. Benden ürün alanların gözlerindeki şükran duygusunu hiçbir şeye değişmem” diyor.

Ekolojik pazarların Şaban abisi ile pazarların koordinatörü Leyla Aslan Ünlübay arasındaki sohbete kulak verelim şimdi.
-Şaban Abi, organik tarıma ne zaman başladınız ve daha öncesinde hangi işle ilgileniyordunuz?
Organik tarıma başlamadan önce gıda toptancılığı yapıyordum. 2001 yılında organik tarım yapmaya karar verdim ve 2001 yılında başladım.
-Organik tarıma geçmenizin nedeni?
O yıllarda Türkiye de organik tarım çok az yapılıyor ve üretilen ürünlerin %98’ i yurt dışına ihraç ediliyordu.  Ben ise organik ürünleri kendi insanımızın tüketmesi gerektiğini, üretimimizin önce kendi halkımıza yapılması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bizim insanımız yurt dışındaki insandan daha az değerli olamazdı. Üretilen organik ürünlerin yurt dışındaki insanlar için üretiliyor olması kendi insanımıza değer vermediğimizi gösteriyordu çünkü. İşte bu yüzden ben kendi insanımız için organik ürünler üretmek istedim.
-Çevrenizden aldığınız olumlu ya da olumsuz tepkiler neler oldu?
Öncelikle ailem çok destek oldu. Çünkü hem kendi sağlığımız hem de halkımızın sağlığı için organik üretim çok önemliydi. Ancak etrafımdaki konvansiyonel tarımla ilgilenen hiçbir tarımcı kafamda hayal ettiğim üretimin gerçekçi olmadığını söylediler. Bunun ütopik olduğunu, bir hayal olduğunu ve asla gerçekleşmeyeceğini söyleyip durdular.
-Organik üretime başladıktan sonra karşılaştığınız zorluklar neler oldu?
Az önce de söylediğim gibi o yıllarda Türkiye’de organik ürün üretimi kısıtlıydı. Buna bağlı olarak bilgi birikimi ve tecrübede kısıtlıydı. Gidip danışıp bilgi alabileceğimiz birileri veya bir kurum yoktu. Evet üniversitedeki bu alanda uzmanlık yapmış hocalar vardı, ancak onlar da teorik bilgi verebiliyorlardı. Oysa bizim ihtiyacımız pratik bilgi idi. Özellikle besleme ve zararlılara karşı mücadelede çok zorlanıyorduk. İşte bu yüzden, tüm bunları deneme yanılma yolu ile kendimiz tecrübe etmek durumunda kaldık. Bu deneme yanılma metodunda ise takdir edersiniz ki her zaman ilk seferde başarıya ulaşmak mümkün olmuyordu. Ama zarar etsek bile vazgeçmedik.
-Organik tarıma başladığınız günden bu yana edindiğiniz en önemli tecrübeler neler oldu?
Organik tarım bir üretimden ziyade bir felsefe, bir yaşam tarzı, vicdani bir sorumluluk... Ben tüketicileri asla tüketici olarak görmedim. Onlar hayata bakışı benimle aynı olan yol arkadaşlarım. Ve ben organik ürünlerle beslenmek isteyen bu yol arkadaşlarım için üretim yapıyor, her yıl üretim yelpazemin çeşitliliğini artırmaya çalışıyorum. Organik tarım bana şunu öğretti: Gerçek mutluluk “Karşılıksız fayda sağlamanın verdiği hazdır…”. Ve ben ürünlerimi tüketen kişilerin benden ürün alırken gözlerindeki şükran duygusunu gördüğüm zaman ki mutluluğumu hiçbir şeye değişmem.



Sevgili dostlar NTV nin sitesinde Şaban abimizi görünce yazı çok keyifli geldi umarım sizde beğenirsiniz.

Kaynak: ntvmsnbc
Güncelleme: 08:51 TSİ 18 Haziran. 2012 Pazartesi

28 Ağustos 2012 Salı

Mesire Yeri CAMLIK ve Karacabey Ataturk Kultur Parki

İlçemiz de insanların çok uzağa gitmeden nefes alabilecekleri alanlar olan Çamlık Mesire Yeri ve Atatürk Kültür Parkı nı tanıtmak istedim.
Ailenizi alıp haftasonu piknik yapabileceğiniz ,top oynayıp eğlenebileceğiniz alanları bir de bizim görüntülerimizden izlemek istemezmisiniz
Keyifli Seyirler
Saygılarımla




22 Ağustos 2012 Çarşamba

MARKA GELECEGIMIZE YATIRIMDIR

Merhaba sevgili dostlar,
Bu akşam ki yazımı 1964 yılından bugüne ilçemizde Şen Kardeşler Köftecisi olarak bilinen Küçük ailesine ayırmak istedim.Sebebi de onların MARKA ve KALİTE Yolculukları
2010 yılında sucuk üretim tesisi açmaları ve bununla birlikte BURLEZZ markası adı altında üretim yapmaya başlamaları kısacası marka yolculukları beni bu yazıyı yazmaya iten yegane sebep oldu.
İşletmenin beyni diyebileceğim Hakan bey ile bu konuda kısa bir görüşme yaptım ve müthiş keyifli yanıtlar aldım kendisinden bu da beni açıkçası heyecanlandırdı ve koşa koşa evime geldim ve bilgisayarın başına oturdum vakit kaybetmeden.

Hakan bey ile yapılan görüşmeden kısa notlar

Sizi marka yolculuğuna iten sebep neydi acaba ?
1964 yılından beri ilçemizde hizmet vermek bizler için gurur verici bir durum ve bayrağı devraldığımız noktadan daha uzağa taşımamız gerektiğini düşündüm ve bunu da nasıl yaparımın yanıtını ararken MARKA ve kalite belgesi fikri karşıma çıktı.
Özellikle kendi üretimimiz olan sucuk , köfte ve diğer et ürünleri çok hassas ve üretim süreçleri içinde sürekli kontrol gerektiren bir üretim yapısına sahip.En başta bu iş gönül işi biz gerçekten işimizi seviyor ve ilçe halkımıza hizmet etmekten keyif alıyoruz.Fakat ticari mana da olaya yaklaşmamız gerekir ise ilçemiz bizi biliyor peki bizi bilmeyen ürünlerimizi verdiğimiz diğer bölgelerde ne yapacağız .İşte bu noktada marka ve kalite devreye giriyor.Bu sebeple marka konusunda ciddi yatırımlar yaptık.İlçemizde ISO belgesine sahip ender köftecilerden biriyiz.Güzel tarafı şu bu yatırımlar bizi her geçen gün büyütmeye başladı ve BURLEZZ markası ilçemize yakın bölgeler de  duyulmaya ve talebi artmaya başladı.Bu artışı görmek inanın kelimeler ile anlatılabilecek bir şey değil.İfade edemiyorum gerçekten.

Bu noktada ben sözü görüntülere bırakayım 


Yolun açık bahtın açık olsun BURLEZZ 
İlçem adına bunları görmek inanın bana keyif ve mutluluk veriyor.Sizlere BURLEZZ markasının yolculuğunu aktarmaya çalıştım ama aslında söylemek istediğim şu.
Lütfen sizde üretiminize sahip çıkın ve bakın bugün Yunanistan battı batma sebeplerinden bir tanesi de kendi üretmek yerine fason ürettirmek idi bana göre.
Siz değerli üreticilerim lütfen ürettiğiniz değere başka marka vurarak değil  kendi markanızı alarak ve o makayı kullanarak  sahip çıkın bu yolculuk kısa zamanda hedefe varabileceğiniz bir yolculuk olmasa da göreceksiniz ki siz kaliteden ödün vermediğiniz sürece geleceğinize en güzel yatırımı yapmışsınız.


Saygılarımla

21 Ağustos 2012 Salı

LANET OLSUN BU TERORE

   Merhaba demek bile çok zor geliyor inanın.İçim yanıyor ve terörü lanetliyorum.Aslında blogum da bu tarz bir şey yazacağımı hiç düşünmemiştim.Ama demek kader de buda varmış.Zor da olsa yazmaya çalışıyorum.
Gaziantep son yıllarda ülkemizin Çin i olma yolunda müthiş adımlar atmış ve bunu da nispeten başarmış bir ilimiz.Tabii bu huzur ortamı maalesef birilerinin işine gelmedi ve bu sivil çoluk çocuk demeden bombaladılar.TÜM KALBİMLE İNANIYORUM Kİ BAŞARAMADILAR VE YİNE BAŞARAMAYACAKLAR.Onların derdi halkları falan değil tek dertleri bu kaos ortamından elde ettikleri rantı kaybetmemek.Yoksa canlar kalmış gitmiş ne ifade eder ki.
İnanın çok bir şey yazamıyorum cümleleri toparlayamıyorum.
Muhtemelen izlemişsinizdir. ama Fatih hocanın görüntüleri ile bu güne son vermek istiyorum.

16 Ağustos 2012 Perşembe

DEPREM GERCEGI BIR GUN DEGIL, HER GUN!!



        DEPREM GERÇEĞİ BİR GÜN DEĞİL,  HER GÜN!!


     Evet Dostlar , 17 Ağustos 1999 Tüm Türkiye'nin unutamadığı gerçek... yada unuttuğu...
Ben bu deprem gerçeğini bizzat yaşayan birisi olarak, bu gerçeğin  neresinde olduğumuzu defalarca yargıladım.Bu gece; herkes Yalova'da o geceye geri dönüş yapmış bir durumda.. Ama o gece bir yakınını kaybetmiş yada evini maziye gömmüş insanların haricinde herkes , geçmişte olduğu gibi ( yüz yıllardan beri) çoğu şeyi unutmuş. Bu geceden sonra yeniden unutacak.Bana kızmayın , üzücü ama bu böyle...
   
    Kaçımızın evinde deprem çantası var, çocuklarımız hayat üçgenini biliyor mu?  yada  oturduğumuz evin gerçek durumunu ne kadar irdeledik.. bütün bunlar ve birçoğu  saece bu gece aklımıza gelmemeli... Ben öyle bir haftada yüzlerce evin soyulduğuna, bir lahmacunun 5 katı fiyatına satıldığına, yardım kamyonlarının 80 yaşındaki ninemize su vermediğine şahit olmuş biriyim.. Bizim gerçeğimiz Deprem olmalı , bu anlattıklarım değil.Bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz..

 
     Size 1 saat önce yaşadığım üzücü bir olayı yazarak bitirmek istiyorum ;

     Deprem anıtında eski fotoğrafları incelerken, Bir fotoğrafın önünde donup kalmış bir amca dikkatimi çekti. Yaklaştım ,  onu hissetmek istedim. Bana dönerek dolu gözleriyle enkazı gösterdi. Bizim evimizdi dedi. Ne desem nafile idi o an.. Kendisinin şanslı olduğunu dile getirdim.. Gözlerimin içine bakarak yaşımı sordu.. 32 dediğimde. 10  saniye bana baktı ve oğlumda senin kadar olacaktı  dedi....

   Bu yazımı sizleri üzmek için paylaşmadım.. Bir kez daha Deprem gerçeğini yüreğimizde hissetmemiz için yazdım. İster deprem bölgesinde olalım, istersek çok uzaklarında... Ama lütfen herkesi bu konuda bilinçlendirelim. O çocuk bizimde çocuğumuz olabilir yıllar sonra...

   Sağlıkla kalın....


14 Ağustos 2012 Salı

KARACABEY-KOSGEB EL ELE DIYEBILMEYI ÇOK ISTERDIM


Karacabey-KOSGEB el ele diyebilmek isterdim


Merhaba Dostlar,
Yukarıdaki afiş Selçuk Belediyesi ve KOSGEB in ortaklaşa düzenlediği uygulamalı girişimcilik eğitimi ne ait bir afiş ve ben bunu görünce Selçuk Belediyesini takdir ettim gerçekten.
Demek ki Selçuk  gençlerine güveniyor ve onlara sahip çıkabiliyor.Fotoğrafın altına da özelikle Karacabey-Kosgeb el ele demeyi çok isterdim diye bu yüzden yazdım.Doğası gereği  KOSGEB bazı sektörleri Sanayi Bakanlığının kararnamesi gereğince destek vermiyor.Bunlar tarım,hayvancılık, turizm, balıkçılık KOSGEB in destekleri daha ziyade imalat ve ticarete yönelik.Hani diyebilirsiniz ki biz daha çok tarımsal üretim yoğun bir ilçeyiz maalesef bence yanılıyorsunuz derim.Yoğun tarımsal üretim konusunda haklısınız fakat gözden kaçırdığınız bu üretimi yapabilmek için ciddi bir makine ve ekipman a ihtiyacınızın olması.Uygulamalı girişimcilik desteği de bence bu noktada devreye giriyor zaten.
İlçemizde SEZER SÜT SAĞIM MAKİNALARI gibi ülkemizin ve dünyanın bir çok bölgesinde dev bir marka olmayı başarmış model bir firmamız mevcut.Önemli olan birde kalmak değil bu sayıyı arttırabilmek işte bu yüzden gençlerimize bizde güvenmeli ve önlerini açacak her fikre ve projeye sahip çıkmalı daha da önemlisi ilçemize bunu kazandırmalıyız. 
Son olarak uygulamalı girişimcilik  eğitiminin en güzel tarafı kurulu bir işletme olmanızın gerekmemesi.Önemli olan  70 saatlik eğitime katılmak ve sertifikanızı aldıktan sonra,  projenizin KOSGEB değerlendirme kurulunda onay alması , onay sürecinden sonra 27.000 tl hibenizi dilimler halinde hakediş dahilinde KOSGEB den alıp kendi işinizin patronu olabiliyorsunuz.

KOSGEB Malatya İl Müdürünün uygulamalı girişimcilik ile ilgili açıklamaları;



  

13 Ağustos 2012 Pazartesi

ULUABAT GOLU- Goruntuler bize yorum Evliya Celebi'ye ait


EVLİYA ÇELEBİ ANLATIYOR…
1659 yılında Bursa ve çevresi : İlk uğrak yeri Apolyont
Ender rastlanan çok güvenli ve güzel taştan bir kalesi vardır. Askeri güç bakımından zayıftır. Askeri ve cephanesi yoktur. Buradaki Rum azınlık sakin bir yapıda olup, Müslüman halkı da sonradan gelmiştir. Büyük kiliseleri ve çarşı-pazarı ile hanları, meyhaneleri, bağ ve bahçeleri boldur. 1600 adet kiremitli ve ahşap evleri vardır. Uluabat Gölü’nden turna balığı, sazan balığı ve kerevit denilen bir böcek çıkarırlar.  Buradaki Rum azınlık pazarlama ve işin nakliyle uğraşırlar. Yılda yüz bin kişi buraya gelir.
Eskikaraağaç Köyü : Bağlı, bahçeli, çiçeklerle donatılmış bir köydür. Bin adet ev var olup, hepsi kırmızı kiremit ile kaplıdır.
***   ***
Uluabat şehri, kalesi ve gölü : Kurucusu Rum Tekfuru 13. Kalopatra namıyla bilinir. Şehirde Batlimus binası vardır. Rumlara göre bu şehrin adı Kalopatra Purgaz’dır.  Orhan Gazi’nin fethettiği şehrin kalesinin dibinde Uluabat Gölü var olup, suyu “ıssı” (Ilık) bir göldür. Gölde çok ördek bulunur. Bu yüzden Türk diliyle buraya Ilıbat, yani Sıcak Sulu Ördek Kalesi derler. Gölün kazı ve ördeği bol olduğundan avcılar burada binlerce ördek avlar. Uluabat Kalesi, taştan olup, hendeksiz, alçak duvarlıdır. Yönetici olarak, subaşısı ile yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası görev yapar.
Şehirdeki evlerin sayısı 1200 olup, bunlar ahşap ve kırmızı kiremitlidir. Halkı tevhit ehli Müslümandır. Rum ve Ermeni azınlık da bulunur. Ticaret için çokça Yahudi gelir. Cami ve mescitleri vardır. Yedi adet Kur’an öğreten okul ile derviş tekkelerine,  10 adet han ve pek güzel olmayan bir hamama sahiptir. 300 adet takdir edilecek esnafın hizmet verdiği çarşı ve pazarı ile kahvehaneleri var olup, bezzazistanı (giyim mağazası) yoktur. Bağ, bahçe, bostanı çoktur.
Uluabat Gölü’ne Ruhban Dağı eteğindeki Delice Köyü’nden çıkan nehir ile Kirmastı Çayı akar. Yedi fersahlık göl çevrenin suyunu karşılar. Üç fersahtan sonrası kuzeybatıdaki Mihaliç Boğazı’na ve oradan Rum Denizi’ne (Marmara’ya) akar. Gölün suyu donmaz. İçinde kaz, ördek, karabatak, martı ve göçmen kuşları vardır. Gölden turna ve sazan balıkları çıkarılır.
Uluabat Gölü’ndeki dere sabahtan öğleye kadar geriye akar; daha sonra aşağı akar. Ertesi sabah yine güneydoğu yönünde akar. Bu yüzden Basra kalesi önündeki Şattı’l Arab gibi med ve cezire sahiptir. Hatta bazı kişiler,  sözünde durmayanlara “Be hey arkadaş, Uluabat suyu gibi kah aşağı, kah yukarısın.” derler.
***   ***
Mihaliç (Karacabey) : Boğaz’ın ağzındaki (Marmara Denizi’ne dökülen Kocaçay Deltası) Arnavut Köyü’nden 41 mil içeride ve 6 adet harap kalesi bulunan bir şehirdir. Orhan Gazi, kendisine teslim edilen bu şehirdeki kaleleri bir daha düşmanlar tarafından kullanılmasın diye yerle bir etmiştir. O nedenle şehirde mamur bir kale yoktur.
Şehri Hass-ı Hümayun Emîni yönetir. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası, subaşısı, şeyhülislâmı, muhtesibi vardır. Halkın mal varlığı azdır. Sıcak bir iklimi vardır. Halkı bu yüzden sarı benizlidir. Evlerin çoğu ahşap ve iki katlı olup, kiremit kaplıdır.
Şehrin çarşı kısmında Dayı Karaca Bey’in yaptırdığı cami bulunur. Ayrıca Rum Kuş Paşa (Runguçpaşa )ile Sarıca Paşa camileri ünlüdür. Epeyce donanımlı mescitleri ile medreseler, Kur’an ilmi veren okulları vardır. Tevhit ehlinden tanınmış zatları vardır ki, Karaca Ahmet Sultan ulu bir şahsiyettir. Çarşısında donanımlı hanı vardır. Hamamları da bulunur ve en iyisi çarşı kısmında (eski Karacabey- 14 Eylül İlköğretim Okulu civarı) olanıdır.



12 Ağustos 2012 Pazar

YENIKOY-BOGAZ MUTHIS SAHIL BELDEMIZ



Bir dönem mihalic.com adında bir internet sitemiz vardı.Elimizden geldiğince dilimizin döndüğünce ilçemizin güzelliklerini tanıtmayı amaçlamıştık.Bizce iyi bir işti fakat zaman sıkıntısı sebebi ile devam ettiremedik.Tamamen bizim emeğimiz umarım keyif alırsınız 
Saygılarımla

11 Ağustos 2012 Cumartesi

MESALA DIYORUM......


"MESELA diyorum;
Bu gece bir DELİLİK yapsam..!
Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
TEK başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam.!
FONDA bir masa, Arkada Sezen'in şarkıları çalsa;
Ben AĞLASAM. Şişenin dibine dibine vursam.!
MESELA diyorum;
Sokaklardan bütün İNSANLARI kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam.!
Alabildiğince İNSAN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın ANASI.!
MESELA diyorum; Bu gecede ben BABASINI satsam.."

8 Ağustos 2012 Çarşamba

KARACABEY marka SALCA israrla marketlerde arayiniz


domates fideleri

Tarımsal üretim gerçekten zor bir serüven her yıl tekrarlanan ve bir çiftçinin ömrü boyunca sadece bir kaç sezon çok iyi para kazanabildiği gerçekten meşakkatli ,bir o kadar masraflı ve bir o kadar da sabır isteyen bir serüvendir.
Çoluk çocuk demeden toprakla yatar onunla kalkarsınız.Önünüzde ekim ve hasat sezonu arasında sıkışık bir zaman dilimi bulunur ve siz her türlü yer hazırlama, ekim,sulama,çapalama,gübreleme, hasat gibi  faaliyetlerinizi bu sıkışık zaman diliminde yapmak zorundasınızdır.
Tabii buraya kadar anlatmaya çalıştığım faaliyetlerde risk unsurunu eklemedik.anladığım kadarı ile en önemli risk hava koşullarıdır ve bu koşullara en ufak bir müdahale şansı yoktur çiftçimizin.
Karacabey deki mildiyö hastalığı



Örneğin bu yıl  ilçemizde aşırı sıcaklar sebebi ile mildiyö(mantar) hastalığı artmış fakat bulunan çarelerin çok da etkili olmayacağı görülmektedir.


Aslında ilçemizde uzun yıllardır domates ve mısır gibi sanayi ürünleri yetiştiriciliği yapılması sebebi ile üretim anlamında ciddi bir kültür birikimi mevcuttur ve bu durum hava koşullarının iyi gittiği yıllarda da arz artışı olarak kendini göstermektedir.


Karacabey Domates Hasadı
         Bir sezonunun kesitini aktarmaya çalıştığım  çiftçim işte hasada başlamış ve ürünlerini toplamakta.O kadar farklı anlaşma şekilleri var ki ilçemizde bazı fabrikalar domatesin brix ine göre fiyat belirlemekte, önemli bir kısmı da sezon öncesi taahhütlü ekim yaptırtmakta.Fide, gübre, tarımsal ilaç gibi önemli girdileri kendisi sağlamakta hasat zamanı da ürünü de anlaşılan fiyat üzerinden teslim almaktadır.



Salça Fabrikası
Hasat ile fabrikalara teslim edilen domateslerin farklı bir yolculuğu başlar yıkanır kaynatılır ve salça olarak sofralarımıza gelir.Bizim çiftçimizin bence makus talihi de bu noktaya kadar çoktan kendini göstermektedir.
Niye derseniz artık sanayi tipi üretimler geniş arazilere ve yüksek sermaye sahiplerine imkan tanımaktadır.Hangi fabrika olursa olsun parça parça 100 kişiden 10.000 ton ürün almak yerine 5 kişiden aynı tonajda  ürünü tedarik etmenin peşine düşmüşlerdir ve işin doğası gereği de  haklıdırlar.Çünkü kurumlarının devamı için kar etmeleri gerekmektedir.
Nefis Karacabey Salçası

Şayet sezon iyi geçer ise ürün aranır ise küçük çiftçi olarak tabir edeceğimiz kesim açısından sıkıntı yoktur ama bir de kötü bir yıl oluyor ise artık 5-10 römork domatesinizi teslim edebilmek için kapı kapı dolanırsınız.Tabii bu arada fiyat bile konuşmadan malınızı şayet bir yere verebilir iseniz buna şükür deyip ne zaman ürün bedelini alacağınızı ,ne kadardan alacağınızı bile soramadan.
Bana göre çözülmesi gereken en önemli sorun budur.Fakat buda   ne benim yazmaya çalışacağım bir iki yazı ile ne 3-5 yılda bir eski bir traktörü yakmak ile aşılacak bir KADER değildir.Benim inancıma göre her toplum kendi yönetim biçimini ve refah düzeyini belirler.Çiftçimiz ortak akıl yürütmeyi , ortaya çıkan akli iradenin arkasında olmayı öğrenmedikçe böyle gelmiş böyle gideceği kısacası havanda su dövmeye devam edeceğimize  inancım maalesef tamdır.
Şöyle ki artık ya bir araya geleceğiz ya da çiftçilik yapmayı bırakacağız bana göre mesele bu noktaya varmış durumda ama kimse farkına varmıyor ya da varmak istemiyor.İlçemiz Sultaniye köyünde bir kaç çiftçimiz bir araya gelerek şirketleşme yolunu seçtiler bakıyorum ve yakından takip etmeye gayret gösteriyorum çalışmaları gayet verimli bir hal aldı.İnşallah daha da iyi noktalara ulaşırlar.
İlçemizde nitelikli ziraat mühendisleri var, gıda mühendisleri var, kazancısı, aseptikçisi kısacası her konuda on numara diyebileceğimiz nitelikte kalifiye iş gücümüz mevcut.Niye bizim bir salça fabrikamız yok.Olması gerçekten çok zor mudur ki lütfen bu konuda uzman birisi bana sevabına anlatsın.Şayet cahil kaldığım atladığım farkına varamadığım bir şey var ise bende gerçekten öğrenmek isterim.
Bu konuda bir kamuoyu oluşturamazmıyız acaba . Bir araya gelmek gerçekten bu kadar mı zor ben buna inanmak istemiyorum.
Yıllık 10.000 ton salça üretebilmek için ortalama 60.000 ton domatesi hammadde olarak kullanmalısınız.Kaldı ki büyük çiftçimiz yine istediği firmaya üretsin hiç önemli değil kurulacak olan fabrika küçük çiftçimizin yaşamasını sağlayacak onu ezmek yerine biraz daha büyümesine olanak sağlayacak yapıda üretim modeli oluşturulabilinir.Evlatlarımız bu fabrikanın üretim süreçlerinde yer alarak ekmeklerini kazanabilirler.Bence bunlardan da önemlisi piyasa da kurulacak bu işletme dengeleyici rol üstlenerek çiftçimizin bir nebze olsun nefes almasına olanak sağlar.
Şöyle düşünelim :
İlçemiz Ziraat odası önderliğinde üretimi yapılan salçanın ilçemiz Sanayi ve Ticaret Odası önderliğinde Karacabey marka salçamızın market raflarında satıldığını , komşu ülkelere ihracatının yapıldığını görmek cidden beni müthiş derecede mutlu eder ve inanın belkide o salça kutusunun karşısında gözyaşlarımı tutamam belki de.
Allah'ım inşallah o görüntüyü görmeyi bana nasip eder .

Not: Son olarak belirtmeden geçemeyeceğim.Haddim olmayarak çok da içinde olmadığım bir konuyu sadece gözlemlerime dayanarak yazmaya çalıştım.Farkında olmadan bir hatam var ise de lütfen kusuruma bakmayın.

 

4 Ağustos 2012 Cumartesi

MARKA-UZUN SOLUKLU BIR SURECTIR


Türk Yıldızları 2006
Türk Yıldızları 2006 (Photo credit: demirci)




Güney Kalkınma Ajansı Sevgi hanımın marka üzerine çalışmasını olduğu gibi aktarmak istedim.akademik bir çalışma fakat bence kesinlikle okunmalı
Saygılarımla




Sevgi Bakar
02.02.2011
Marka Kavramı Üzerine
Bilgilendirme Çalışması
T.C. GÜNEY EGE KALKINMA AJANSI


1. Giriş
Günümüzün küreselleşen ve koşulları her geçen gün ağırlaşan rekabet ortamında
ayakta kalmak ve  uzun dönemde başarılı olmak isteyen işletmeler,  rakiplerinden
farklılaşmaya ve daha fazla pazar payı elde etmeye çalışmaktadır. Ancak; bu yoğun
rekabet ortamının yarattığı etkilerin yanı sıra son yıllarda hızla gelişen ve yaygınlaşan
teknoloji, üretilen ürünler arasındaki somut ve belirgin farklılıkları oldukça azaltmış ve
ürünleri özellikleri ve kaliteleri bakımından bir anlamda standart hale getirmiştir. Sonuç
olarak belirli bir üstünlüğü  ve rakiplerinden önemli bir farklılığı olan bir ürün pazara
sunulduğunda, bu üstünlüğünü uzun süre devam ettiremez duruma gelmiştir. Benzer
faydayı sağlayan ürün sayısının bu kadar çok olduğu bir ortamda işletmelerin
rakiplerinden  farklılaşabilmesi ve pazar payını arttırabilmesi için geriye tek bir yol
kalmıştır: marka olmak.
Başta tekstil ve hazır giyim sektörü olmak üzere ülkemizde sanayiden tarıma birçok
sektör marka oluşturmanın çok yüksek maliyetler ve uzun süreler gerektirdiğini ileri
sürerek markalaşmaktan kaçınmıştır.
Markalaşmanın uzun yıllar ihmal edilmesi sonucu Türk imalat sanayisi önemli dünya
markaları için fason mallar üreten  bir  üretim üssü  haline gelmiştir. Genellikle yerli
firmalar, uzun yıllar boyunca yabancı bir markanın dağıtıcısı olarak çalışmayı tercih
etmiştir. Yıllarca kendi markası yerine fason üretim yaptığı yabancı markaya yatırım
yapan yerli firmalar, ana firmanın daha kaliteli ve daha düşük maliyetli yeni bir fason
firma bulması sonucu ortada kalmış ve fason üretim yapacak yeni bir firma
bulamadığı takdirde fabrikasını kapatmak zorunda kalmıştır (Özer, 2009).
Bunun yanında 2005’te kotaların kalkması sonucu düşük maliyet/fiyata dayalı rekabet
avantajını kullanan ülkelerin ürünlerinin piyasada artmasıyla birlikte satış hacimleri
küçülen yerel firmaların yurtdışı rakipleriyle rekabet etmeleri iyice zorlaşmıştır.
Bu aşamada söyleyebiliriz ki uzun vadede ayakta kalmayı, rekabetin içinde başarıyla
hayatta kalmayı ve pazar payını arttırmayı hedefleyen  Türk firmalarının ulusal
piyasayla yetinmek veya fason üretim yapmak yerine artık kendi markalarıyla üretim
yapmaları gereklidir. Türk firmalarının hem yurtiçi hem de yurtdışındaki konumlarını
güçlendirmeleri ve rekabete devam etmeleri uzun vadede de olsa dünya çapında
markalar yaratmalarından geçmektedir. Bu da oldukça uzun bir süreç olup, yerel
firmaların öncelikle ulusal marka daha sonra uluslararası marka, bölgesel marka ve en
son küresel marka olmalarını gerektiren zorlu ve maliyetli bir yolda ilerlemelerini
gerektirmektedir.
Bu çalışmada marka kavramının ne olduğu, “marka” kelimesinden ne anlaşılması
gerektiği, marka olmanın getirileri ve marka olma yolunda atılması gereken çok
temel adımlar ayrıntıya girmeden anlatılmaya çalışılmıştır.
2. Marka Nedir?
Markanın ne olduğuna dair literatürde  birbirinden farklı  100ün üstünde tanım
bulunmaktadır.
Amerikan Pazarlama Birliği tarafından marka “Bir satıcının ya da satıcılar grubunun,
mal ve hizmetlerini tanımlayan ve onları rakiplerinden ayırt etmeyi amaçlayan bir isim,
terim, işaret, sembol, şekil ya da bunların kombinasyonu” olarak tanımlanırken (Yüksel, 2
2005) Kotler’e göre müşterilerin ve tüketicilerin mal veya hizmetlere dair algılarının
içselleştirilmiş bir özeti olan marka bir sanattır ve pazarlamanın temelini oluşturur (2001,
Kotler).
Diğer taraftan Çedikçi’nin (2008) çalışmasında marka için “bir başka işletmenin mal
veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil, özellikle
sözcükler,  şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle
görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen baskı yoluyla çoğaltılabilen
her türlü işaret marka kavramını ifade etmektedir.” tanımını kullanmaktadır.
Tüm bu tanımlamaların yanında marka kavramı artık günümüzde bir değerler
kümesini ifade etmektedir. Bu değerler kümesi üretilen bir malın ürün ya da marka
olarak anılmasını sağlayan  fonksiyonel ve sembolik değerlerden oluşmaktadır. Bu
noktada ürün ve marka arasındaki fark ortaya çıkmaktadır. Her marka aynı zamanda
bir ürün olarak adlandırılabilirken, her ürün bir marka olarak nitelendirilemez. Diğer
taraftan bir firma için ürettiği şeyin “ürün” olduğunu söylerken, müşterinin açısından
bakıldığında aldığı satın alınan şeyin “marka” olduğunu söylenebilir (Ateşoğlu, 2003).
Bu açıdan bakıldığında ürünün üretildiği markanın ise yaratıldığı söylenebilir.
Diğer yandan bir ürün zaman içinde değişim gösterirken; marka daha kalıcı
olmaktadır.
Kocaman’ın(2008) da çalışmasında örneklediği gibi McDonald’s ürünleri ülkeden
ülkeye büyük farklılık göstermektedir. Hindistan’da daha fazla koyun eti ve sebze
içeren, Çin’de ise köpek eti hamburgerleri vardır. Ayrıca sunulan içecekler de
ülkeden ülkeye farklılaşmaktadır. Ancak McDonald’s markası ülkeden ülkeye
değişmemekte farklı ülkelerde hep aynı kalmaktadır.
Kaynak: (KELLER, 2003, 25)
Marka kavramı kendi içinde iki alt gruba ayrılabilir. Birincisi ürüne kimlik kazandırma ve
diğer marka inşa süreçleri sonucunda oluşturulan ve tüketicinin markanın zihninde yer
etmesini, markayla duygusal bağ oluşturmayı içine alan kısmı oluştururken ikinci kısım
markanın fiziksel bileşenlerini içeren ve taklit edilmesi daha kolay olan bu yüzden
tescil altına alınması gereken kısmı ifade etmektedir.  Birinci kısımda marka ekonomik
açıdan, ikinci kısımda ise sınai mülkiyet açısından incelenecektir.
Pazarlama anlamında marka; markanın sembolik ve psikolojik yönünü ifade
etmektedir.  Markanın psikolojik yönü, ürünün tüketici gözündeki imajı, değeri ve kişiliği
ile ilişkilidir, kısaca tüketicinin ürünü nasıl gördüğü, ürün hakkına neler düşündüğü ve
hissettiği ile ilgilidir. Aslında günümüzde marka olmaktan kastedilen markanın bu
Ürün Marka
Fabrikada üretilir. Marka yaratılır.
Nesne ya da hizmettir. Tüketici tarafından algılanır.
Biçimi, özellikleri vardır. Kalıcıdır.
Zaman içinde değiştirilebilir veya
geliştirilebilir.
Tüketici ihtiyaçlarının giderilmesinde
tatmin sağlar.
Tüketiciye fiziksel yarar sağlar. Tüketici tarafından statü göstergesi olarak
değerlendirilebilir.
Somuttur, fiziksel bileşenleri vardır. Kişiliği vardır.
Beyin sol(rasyonel) tarafına hitap eder. Beynin sağ(duygusal) tarafına hitap eder.3
yönüdür, yani tüketicinin ürün sahibi firmanın istediği şekilde hissetmesini sağlamak,
tüketiciye ürünün değerli olduğu hissettirebilmek ve tüketici açısından marka sadakati
oluşturabilmektir. Markanın psikolojik yönünü yaratmak ve yönetmek hem daha
değerli hem de daha fazla zaman alan bir süreçtir (Saruhan, 2010).
Sınai mülkiyet anlamında marka; oluşturulan “markanın” rakipleri tarafından taklit
edilmesini önlemek, gerek ulusal gerekse uluslararası pazarlarda ürünün tanınırlığını
korumak ve tüketicilerin ürünü diğerleriyle karıştırmalarının önüne geçebilmek adına
markanın tescil altına alınan kısmını ifade etmektedir.
3. Markanın Önemi
Güçlü markalar,  işletmelere rakiplerinden farklılaşma, rakiplerinden  öne geçerek
pazar paylarını arttırma gibi klasik yararlar sağlamanın  ötesinde artık işletmelerin
bilançosunda tek başına gösterilen bir aktif değer haline gelmektedir. Bundan dolayı
firmalar için güçlü bir markaya sahip olmak en önemli amaçlardan biri haline
gelmektedir. Ayrıca güçlü markalar inşa ederek pazar paylarını arttıran firmalar
sadece kendi kurumlarına değil aynı zamanda ülkelerine de katma değer
yaratmaktadır. Diğer bir ifadeyle güçlü markaların olduğu bir ülkede üretim, istihdam,
ihracat ve milli gelir artmaktadır. Sonuç olarak bilinir ve değerli markalar yaratmak
hem firmalar hem de ülkeler açısından büyük önem taşımaktadır (Ateşoğlu, 2003).
3.1. Firmalar Açısından Önemi
Günümüzde firmalar açısından markanın çok önemli olması,  ağırlaşan rekabet
koşulları ve sürekli değişen tüketici kalıpları karşısında pazarlama uygulamalarının şekil
değiştirmesi ve ürüne bağlı özelliklerin önemini yitirerek marka ve markalaşma
çalışmalarının ön plana çıkmaya başlamasından ileri gelmektedir.  Dolayısıyla
günümüzde rekabetin ürünlerden çok markalar arasında yaşandığı söylenebilir.
Üründen çok markanın ön plana çıktığı yeni pazarlama uygulamalarında artık kaliteli
ürün başarı için yeterli olmamakta kaliteli ürün markayla desteklendiği ölçüde
başarıya ulaşılabilmektedir.
Bunun yanında markanın artık kendi başına bir “değer” olması da firmaların
markalaşmaya önem vermesinin bir diğer nedenidir. Öyle ki güçlü bir markanın
değeri firmanın maddi varlıklarından bile yüksek olabilmektedir. Microsoft firması bu
duruma örnek olarak gösterilebilir: piyasa değeri 430 milyar dolar olan Microsoft’un
maddi varlıklarının değeri 10 milyar dolar civarındadır. Geriye kalan kısım ise knowhow, entelektüel sermaye, lisans ve telif hakları gibi soyut kavramlara, 70 milyar dolar
civarındaki değeri ise marka değerine aittir.
Diğer taraftan günümüzde firmaların maddi değeri; sahip oldukları aktifleri kadar,
sahip oldukları sadık müşterilerinin sayısı veya pazar paylarına göre belirlenmektedir.
“Çünkü yeni müşteriler kazanmak, sadık müşterileri elde tutmaktan daha zor ve
maliyeti daha yüksektir. Sadık müşteriler ise, bir markanın vaatlerini uzun yıllar yerine
getirmesiyle elde edilmektedir. Bundan dolayı firmalar markalarına büyük miktarlarda
yatırım yapmaktadırlar.” (Ateşoğlu, 2003)4
3.2. Ülke Açısından Önemi
Ateşoğlu’nun 2003’teki çalışmasında da belirttiği gibi bir ülke sahip olduğu markalar
kadar zengindir. Bunun sebebi dünya çapındaki markaların doğdukları ülkelere çeşitli
toplumsal ve ekonomik faydalar sağlamasıdır.
Açıklamak gerekirse, yurtdışı piyasalarda müşteri sadakati oluşturarak pazar paylarını
koruyan markalar ait oldukları ülkelere güvenilir ve sürekli döviz sağlarlar. Bunun
yanında  ülke içinde de ekonomik canlılığı sağlayarak üretimin ve milli hasılanın
artmasına katkıda bulunurlar. Ayrıca, güçlü markalar ait oldukları ülkeyle
özdeşleşerek, olumlu bir ülke imajı oluştururlar. Daha doğrusu ait oldukları ülkelerin
marka ülke olmasını sağlarlar. Örneğin; Rolex, Nestle, Nescafe ve Swatch gibi küresel
markalar Konya kadar yüz ölçümüne sahip İsviçre’de hem ekonomik canlılık
sağlamaktalar hem de İsviçre’yi marka ülke haline getirmektedir. (Ateşoğlu, 2003)
4. Pazarlama Anlamında Marka
Pazarlama anlamında marka oluşturmak bir ürüne isim koymaktan ibaret değildir. Bir
ürüne piyasadaki rakiplerinden farklı bir isim verilip sonra tescil ettirildiğinde ortaya
çıkan şey marka olmamakta, bu ürününü sadece hukuki  olarak marka kabul
edilmektedir.
Türk Patent Enstitüsü’ne kayıtlı  yüz yetmiş bin markanın var olduğu ancak bunların
büyük bir çoğunluğunun gerçekte pazarlama anlamında marka olmadıkları
görülmektedir.
Piyasada ismi, ticari logosu ve ambalajı bulunan ve marka olduğu düşünülen birçok
ürün aslında henüz marka değildir, çünkü bir ürünün marka olabilmesi için tüketici
zihninde ayırt edici bir özellik kazanarak benzerlerinden ayrışması gerekir.
Günümüzde, güçlü markaların firmalar için ekonomik anlamda çok değerli bir ticari
varlık niteliği taşıdığı söylenebilir. Dünya çapında tanınırlığa ulaşmış kimi markaların
değeri bazı ülkelerin gayri safi milli hasılasından bile büyük olabilmektedir. Örneğin
Coca Cola ve IBM gibi dünya çapında meşhur markaların tahmini değeri her biri için
50 milyar doların üzerindedir. Bunun nedeni; tüketicilerin markalara, markaların temsil
ettiklerine, markanın imajına ve marka ile ilişkili olan ve arzu edilen niteliklere değer
vermeleri ve beklentilerini karşılayan ve diğerlerinden ayırt ettikleri bir markayı taşıyan
ürüne daha fazla para ödemeye hazır olmalarıdır. Firma açısından tüketici bağlılığı
olarak tanımlanan bu duruma ulaşabilmek için ürünün marka inşa süreci ile bir
“marka ”ya dönüştürülmesi gerekmektedir.

4.2. Marka İnşası
Günümüzde değerli ve güçlü markalara sahip firmalara asıl katma değeri sağlayan
şey markaların firmalara  kazandırdığı sadık, güvenilir ve bağlı tüketici kitlesidir.
Pazarlama gözüyle bakıldığında tüketici bağlılığı, marka sadakati olarak adlandırılan
bu aşamaya gelmek birkaç ay hatta birkaç yılda başarılabilecek bir şey değildir.
Güçlü markalar oluşturmak, marka olmada başarıya ulaşmak on yıllarla ölçülür.
Bundan dolayı marka oluşturma bina inşaatına benzetilerek marka inşası kavramı
kullanılır.
Literatüre bakıldığında marka inşasına dair çeşitli metotlar görülmekle birlikte son
yıllarda marka inşası sürecinde “kimlik” yaklaşımı daha fazla kabul görmektedir.
Kimlik yaklaşımına göre markaların tıpkı insanların sahip oldukları kimlikler gibi
kendilerine ait kimliklerinin olması gerektiği kabul edilmekte ve markalara kimlik
kazandırma amaçlanmaktadır. Marka iletişimi yapılırken de oluşturulan bu marka
kimliğinin çekirdeğini öne çıkaran unsurlar kullanılmaktadır.
Başarılı bir marka yaratılması sürecinde öncelikle stratejik marka analizinin yapılması,
marka kimliğinin oluşturulması ve oluşturulan marka kimliğine bağlı olarak marka
kişiliğinin unsurlarının yapılandırılması gerekmektedir.
4.2.1. Stratejik Marka Analizi
Stratejik marka analizi firmanın kendi analizini, hedef pazar analizini ve rakip firma
analizini içermektedir.
Marka inşasında başarılı olabilmek için firma tarafından öncelikle kendi güçlü ve zayıf
yanların, kurum değerlerinin ve kurum kimliğinin ve varsa mevcut markaların analizinin
yapılıp yeni inşa edilecek marka ile kurulacak ilişkilerin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Analizin ikinci  aşamasında markanın hedef pazarının ve hedef kitlesinin analizi ve
piyasa araştırması ile pazar bölümlenmesi yapılmaktadır. Marka kimliğinin doğru
şekilde geliştirilebilmesi ve marka konumlandırmasının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi
için ikinci aşamanın analizi detaylı bir şekilde yürütülmelidir.
Son aşamada yapılan rakip analizi ile rakip markaların stratejileri, güçlü ve zayıf
yönleri, kimlikleri belirlenmekte ve izlenecek marka stratejisinde bunlar göz önünde
bulundurulmaktadır (İlhan, 2006).
4.2.2. Marka Kimliği
Marka kimliği markaya yön, amaç ve anlam kazandıran, tüketicinin marka ile bağ
kurmasını sağlayan bir kavramdır.
David Aaker marka kimliğini biricik mark çağrışımları seti olarak tanımlamaktadır. Bu
çağrışımlar tüketiciye markanın fikri, inançları, değeri ve temsil ettikleri hakkında bilgi
verir ve markanın vaat ettiklerini müşterilere ulaştırmaktadır.
Marka kimliği işlevsel, duygusal ve kendini ifade etme faydalarından oluşan değer
önerisini sunarak marka ve müşteri arasında bir ilişki kurulmasına yardım etmektedir.7
Marka Kimliğinin Elemanları: Marka kimliğinin elemanları yazarlar tarafından farklı bir
şekilde sınıflandırılmaktadır. Bundan dolayı marka kimliğinin elemanları konusunda
görüş birliği bulunmamaktadır. Literatürdeki kimlik elemanları incelendiğinde, bir
kimlikteki bulunması gereken elemanlar şunlar olabilir: kişilik, ürün, firma, ürünün
kullanımı, ürün kullanıcıları, ülke kökeni, isim, sembol, slogan, reklam müziği. (İlhan,
2006)
4.2.3 Marka Kişiliği
Marka kişiliği insan özelliklerinin marka ile ilişkilendirilmesi veya markaya insan
özelliklerinin uygulanması olarak tanımlanabilmektedir.
Bu özellikler cinsiyet, yaş, sosyoekonomik sınıf gibi genel insan özellikleri olabileceği
gibi sadece insana özgü olan yakınlık, duygusallık ve sağduyu gibi özellikler olabilir.
Böylece marka da; demografik (cinsiyet, yaş, ırk, gelir, din, ulus ), psikografik (yaşam
tarzı, sosyal sınıf ve kişisel özellikler ), coğrafi (şehirli, kırsal) faktörlere göre tanımlanabilir
veya sınıflandırılabilmektedir.
Örneğin, yapılan araştırmalar sonucu tüketiciler tarafından Coca Cola’nın gerçek ve
otantik olduğu algılanırken, Pepsi genç ve heyecanlı algılanmakta, ya da piyasada
yeni bir oyuncu olan Apple genç, IBM ise yaşlı olarak nitelendirilmektedir.
Marka kişiliği markaya ruh katması dolayısıyla marka değeri yaratmada oldukça
önemli bir kavramdır. Marka kişiliği tüketicinin vereceği satın alma kararlarında
tüketici ile duygusal bağlantı kurulmasını sağlamakta ve tüketicinin zihnine ulaşılmasını
kolaylaştırmaktadır. Bunun yanında ürünlerin birbirinden çok farklılaşamadığı
günümüz koşullarında marka kişiliği markaya sembolik ve duygusal değerler
yükleyerek benzer rakiplerinden ayrılmasına ve farklılaşmasına yardımda
bulunmaktadır. Bunların yanında yoğun bir marka kişiliği sadece markaya yardımcı
olmamakta, markanın  bir anlamda  reklâmını  yapmakta  ve kolay tanınmasına
yardımcı olmaktadır.
4.2.4. Marka İmajı
Marka imajı için literatürde  çeşitli tanımlamalar mevcuttur. Marka imajı; tüketici
belleğinde çağrışımlara bağlı olarak meydana gelen algılamaların tümü, ürünün
kişiye çağrıştırdığı duygu ve düşünceler bütünü ya da markanın tüketicinin zihninde
yer alan bütüncül resmi olarak tanımlanabilmektedir.
Marka imajı tüketiciye somut bir yarar sağlamaktan öte tüketicinin ürünün kimliğiyle
üst düzeyde psikolojik bağ kurmasını ve markanın  temsil ettiğiyle bütünleşmesini,
markanın gönderdiği mesajın  tüketicinin zihninde ulaşmak istediği kişiyle
bağdaştırılmasını içermektedir.
İmaj oluşum süreci birtakım aşamalardan oluşmaktadır. Bunlar genel özelliklerin
farkına varılması, duygusal izlenimlerin edinilmesi, ürün algılamasının oluşması, inanç
ve tutumların yerleşmesi, marka kişiliği özellikler ve duygular arasındaki ilişkilerin
gözden geçirilmesi olarak özetlenebilmektedir.8
Marka imajı yani tüketicilerin markayı nasıl algıladıkları marka tercihlerini ve marka
sadakatini etkilemektedir. Olumlu bir imaja sahip markalar tüketiciler tarafından daha
sık tercih edilmekte, marka bağımlılığı oluşmakta; diğer bir deyişle tüketici her satın
almada aynı markayı tekrar tekrar tercih etmekte ve başka bir markayı kullanmaktan
kaçınmaktadır. Marka bağımlılığı oluşturmak marka oluşturmada ulaşılabilecek en üst
başarı noktalarındandır; çünkü marka bağımlılığı oluşturan bir firma istikrarlı satış
oranını yüksek bir pazar payını garanti etmekte ve bu pazar payını kriz dönemlerinde
bile koruyabilmektedir.
Ayrıca olumlu bir marka imajı firmaya ürününü rakiplerine göre daha yüksek fiyattan
satabilmesine dolayısıyla daha yüksek kâr marjına ulaşabilmesine olanak
sağlamaktadır.
Diğer yandan olumlu bir marka imajına sahip olan firma dağıtım kanallarında da
güçlü olmakta; tedarikçi ve perakendecilerle karşı pazarlık gücünü elinde tutarak
kendi şartlarını kabul ettirebilmektedir.
Bu noktada birbirine çok karıştırılan marka kimliği, marka kişiliği ve marka imajı
kavramlarına açıklık getirmek gerekmektedir.
Marka kimliği marka tarafından tüketiciye ürün, isim, logo, müzik, sembol vb. yollarla
gönderilen mesajlardır. Marka imajı markanın gönderdiği mesajın hedef tüketici
tarafından nasıl algılandığıdır. Marka tarafından verilmek istenen mesaj ve tüketiciler
tarafından algılanan mesaj; yani marka kimliği ve marka imajı her zaman aynı
olmayabilir. Bunun yanında marka kişiliği firmanın iletişim çalışmaları sonucu oluşan bir
kavramken, marka imajı bu kişiliğin tüketici tarafından nasıl algılandığıdır. Markanın
özellikleri ve fiyatı rakipler i tarafından tamamen kopyalanabilirken, oluşturulan marka
kişiliği eşsiz ve tektir, kopyalanamaz.
5.Sınai Mülkiyet Anlamında Marka
Günümüzde uluslararası birçok markanın sahip olduğu pazar payına ve yıllık cirolarına
bakıldığında tek bir markanın değerinin bazı ülkelerin toplam milli gelirinden daha
yüksek olduğu görülebilmektedir.
Firmaların marka değeri, ürün kalitesi ve tanıtım için yaptıkları harcamalar sonucu
marka tanınırlıklarının ülke sınırlarını aşıp dünyaya yayılması sonucu markanın
korunması önemli bir konu olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir markanın sınai mülkiyet anlamında marka sıfatını kazanabilmesi markanın tescil
edilerek hukuki koruma altına girmesi ile mümkün olmaktadır.
Marka koruması birçok kimse tarafından ticaret unvanı ve ticari işletmenin ticaret
sicilinde tescili ile karıştırılmaktadır. Bu noktada ticaret unvanı ve marka arasındaki
farkı açıklamak gerekmektedir.
Ticari unvan bir firmanın tam adıdır, örneğin “XYZ Kimya Sanayi Anonim Şirketi” gibi ve
bu  firmayı tanımlar. Bu unvan genellikle firmanın yasal yapısını tanımlayan Ltd. Şti.,
A.Ş., ya da benzer kısaltmalarla biter.
Marka ise,  firmanın ürününü / ürünlerini farklı kılan işarettir.  Aynı firma birden çok
markaya sahip olabilir. Örneğin, “XYZ Kimya Sanayi Anonim Şirketi” ürünlerinden birini
KLM olarak satarken diğerini PRS olarak satabilir. Firma ürünlerinin tamamı, belirli bir
ürün grubu, ya da tek bir ürün  için aynı  markayı kullanabilir. Bazı  firmalar  ticari 9
unvanlarını ya da bunun bir bölümünü marka olarak kullanmak isteyebilir; ancak bu
durumda ticaret unvanını ayrıca bir marka olarak tescil ettirmeleri gerekir.
Marka tescili, piyasaya sürülen bir ürünün tüketiciler tarafından rakip firmaların aynı ya
da benzer ürünleri ile karıştırılmasını,  rakip bir firmanın, aynı ya da benzer markayı
kendi ürünleri için kullanmasını engeller. Böylece, sadece rakip firmanın müşterileri
yanıltarak asıl firmanın karını düşürmesinin ve rakip ürünün daha düşük kalitede olması
durumunda asıl firmanın ününün ve imajının zarar görmesinin önüne geçilmiş olur.
Marka tescili ile birlikte markanın tescil kapsamına giren aynı veya benzeri mal veya
hizmetlerle ilgili olarak tescilli markanın benzerlerini ve karıştırılma ihtimali olan
herhangi bir işaretin tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edecek
veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki herhangi bir
işaretin izinsiz kullanılması önlenir. Tescilli bir marka başkasına devir edilebilir, miras yolu
ile intikal edebilir, kullanma hakkı lisans konusu olabilir, rehin ve teminat olarak
gösterilebilir. Tescilsiz marka kullananlar, belirtilen bu haklardan yararlanamazlar. (Türk
Patent Enstitüsü, Marka Olmak)
5.1. Sınai Mülkiyet Anlamında Marka Türleri
Ticari markalar, özel bir girişim tarafından üretildiklerini belirtecek şekilde bazı malları
ayırt etmede kullanılan markalar.
Hizmet markaları, özel bir girişim tarafından sunulduklarını belirtecek şekilde bazı
hizmetleri ayırt etmede kullanılan markalar.
Ortak markalar, bir ortaklığın üyeleri tarafından üretilen ya da sunulan malları ya da
hizmetleri ayırt etmede kullanılan markalar.
Garanti markaları, bir sertifikalandırma makamınca sertifikalandırılmış olan ve bir
standartlar grubuna uygun olan mallar veya hizmetleri ayırt etmede kullanılan
markalar.
Tanınmış markalar, piyasada tanınmış olduğu kabul edilen ve bunun sonucu olarak
daha güçlü bir korumadan faydalanan markalar.
Ticari Marka
Marka türleri konusunda ilk ayrım markanın yasal açıdan korunması ilkesi
doğrultusunda yapılabilir. Bilindiği gibi bir firma ürettiği ürünlerinin her birini ayrı ayrı ya
da aynı marka ile pazara sunmaktadır. Bu durumda firmanın markaları için yasal
mülkiyet hakkı sorunu ortaya çıkmakta ve markaların yasal olarak korunma altına
alınması zorunluluğu gündeme gelmektedir. Ticari marka (trademark), bir üreticinin
ürettiği ürünlerin diğerlerinden farklılaşmasını, aynı zamanda üreticiye ait mülkiyetin
yasal açıdan korunmasını sağlamaktadır. Böylece üreticinin marka ismi ya da marka
adına ilişkin kişisel haklarını kazanılmasına olanak vermektedir.  (Kocaman, 2008)
Hizmet Markası
Bir hizmet markası yapısı itibariyle ticari markaya çok benzer. Her ikisi de özgündür;
ticari markalar bir girişimin mallarını diğerlerininkinden ayırt etme işlevi yerine
getirirken, hizmet markaları aynı işlevi hizmetlerle ilgili olarak görür. Hizmetler her 10
türden olabilirler; örneğin, finans, bankacılık, seyahat, reklam, ya da yiyecek içecek
temini.
Hizmet markaları ticari markalarda olduğu gibi aynı koşullar altında tescil ettirilebilir,
yenilenebilir, iptal edilebilir, devredilebilir veya lisansları verilebilir. (Türk Patent
Enstitüsü, Marka olmak)
Ortak Marka
Bir ortak marka genel olarak bir ortaklığın ya da bir kooperatifin mülkiyetinde bulunur
ve bunların üyeleri ortak markayı kendi ürünlerini pazarlamakta kullanırlar. Ortaklık,
genellikle ortak markanın kullanımına ilişkin bir kriterler grubu (örn. kalite standartları)
oluşturur ve bireysel firmalara eğer standartlarla uyum sağlıyorlarsa markayı kullanma
iznini verir.
Ortak markalar bireysel markalarının müşteriler tarafından tanınmasını daha zor bulan
ve/veya ana distribütörler tarafından markalarının dağıtımı daha zor kabul edilen bir
grup girişimin ürünlerini müştereken pazarlamaları için etkin bir yol olabilir. (Türk Patent
Enstitüsü, Marka olmak)
Garanti Markası
Tanımlanan standartlara uyumla ilgili olarak verilmekte olup üyeliğe bağlı değildir.
Ürünleri belirli standartları karşılayan herkes tarafından kullanılabilirler. Birçok ülkede
ortak marka ile garanti markası arasındaki esas fark, birincisinin sadece belirli bir
girişim grubu, yani bir ortaklığın üyeleri, tarafından kullanılabilir olmasıdır ancak
garanti markaları bu markanın sahibi tarafından tanımlanmış standartlara uyan
herkes tarafından kullanılabilir.
Garanti markalarıyla ilgili önemli bir unsur ise tescil için başvuran kuruluşun ilgili ürünleri
“onaylamaya yetkili” olarak değerlendirilmesidir.
Örnek: Woolmark sembolü Woolmark Company'nin tescilli ticari (garanti) markasıdır.
Woolmark uygulandığı ürünlerin %100 yeni yünden yapıldığını ve Woolmark Company
tarafından tespit edilen sıkı performans şartlarına uyum gösterdiğini belirten kalite
güvence sembolüdür. Marka, 140'tan fazla ülkede tescil ettirilmiş olup, bu kalite
standartlarını karşılayabilen 67 ülkedeki üreticilere markayı kullanım hakkı verilmiştir.
(Türk Patent Enstitüsü, Marka olmak)
Tanınmış Markalar
Marka korumasının talep edildiği ülkedeki yetkili makam tarafından tanınmış olarak
değerlendirilen markalardır. Tanınmış markalar genellikle daha güçlü bir korumadan
istifade ederler. Örneğin, tanınmış markalar belirli bir bölgede tescil ettirilmemiş (ya da
kullanılmamış) olsalar bile, o bölgede korunabilirler.
Ayrıca, markalar genellikle sadece aynı ya da benzer ürünler için kullanıldıklarında,
aynı ya da benzer markalara karşı korunuyor olmalarına rağmen, belirli koşullar
karşılandığında tanınmış markalar farklı ürünler için dahi korunabilirler. Böylesi daha
güçlü bir korumanın asıl amacı,  firmaların tanınmış markanın ününden serbestçe
yararlanmalarını ve/veya tanınmış markanın ününe ya da itibarına zarar verilmesini
engellemektir. 11
Örnek: WONDERCOLA'nın meşhur bir meşrubat markası olduğunu varsayalım.
Wondercola A.Ş. bu durumda markanın meşrubat konusunda tanınmış olduğu ve
tanınmış markaların daha güçlü korumadan faydalandıkları ülkelerde otomatik bir
korumadan yararlanacaktır. Koruma ilgili olmayan mallar ve hizmetler için de
sağlanacaktır. Bunun anlamı, başka  bir  firma WONDERCOLA markasını kullanarak
tişörtlerden güneş gözlüklerine kadar çeşitlenen başka ürünleri pazarlamak isterse,
Wondercola A.Ş.'nin iznini almak zorunda kalacak ya da marka hakları ihlali ile ilgili
olarak dava edilme riskini göze alacaktır. (Türk Patent Enstitüsü, Marka olmak)
5.2. Markaların Uluslararası Tescili
Markalar yalnızca tescil edildikleri ülkelerde koruma altındadır. Türkiye'de tescil edilen
bir marka diğer ülkelerde otomatik olarak tescilli olmaz. Markanın yabancı ülkelerde
tescil edilmesi gereklidir. Her marka sahibi, markasının korunduğu tüm ülkelerde,
benzer markaların kullanımını önleme hakkına sahiptir. Bu sebeple, tescilsiz marka ile
ihracat yapan firmalar gümrüklerde mallarına el konulması dâhil olmak üzere birçok
hukuki problemlerle karşılaşmaktadırlar.
Türkiye dışındaki bir ülkede marka tescil ettirmek için, öncelikle marka tescili yapılacak
ülkenin Paris Sözleşmesi ya da Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması'na üye olması;
bu anlaşmalara taraf olmamakla birlikte, karşılıklılık ilkesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti
uyruğundaki kişilere kanunen veya fiilen marka koruması tanımış veya tanıdığını yazılı
olarak beyan etmiş ülkelerden olması gerekir. Marka, her ülkenin ulusal yasaları ile
tescil edilir ve korunur.
Markaların uluslararası tescili ise 1 Aralık 1995’te yürürlüğe giren ve 1 Nisan 1996’da
uygulanmaya başlayan Madrid Protokolü’ne göre yapılmaktadır. Bunun için de,
Madrid Protokolü'ne üye ülke yurttaşları, belirlenen koşullarda markalarını uluslararası
marka olarak tescil ettirebilirler. Başvuru anında uluslararası markanın hangi ülkelerde
tescili isteniyorsa, o ülkelerin belirtilmesi gereklidir. Madrid Anlaşması'na ilişkin Protokol,
ülkemizde de 1. Ocak 1999 tarihi itibariyle uygulanmaya başlamıştır. (Ateşoğlu, 2003)
Topluluk Markası
Topluluk markası Avrupa Topluluğu ülkelerinin tümünde geçerli olan bir marka
sistemidir. Bir tek marka başvurusuyla, Topluluk üyesi devletlerde geçerli olan marka
tescil belgesi alınmaktadır. Türk vatandaşları da Paris Sözleşmesi gereğince Topluluk
Markası tescil ettirebilirler ve Avrupa Topluluğu’nda korunmasını sağlayabilirler.
Topluluk markası almak için, İspanya’nın Alicante şehrinde bulunan Topluluk Marka
Ofisi’ne veya bu maksatla Topluluk üyesi ülkelerin marka tescili işlemini yapan
ofislerine başvuruda bulunulması gerekmektedir.
6. SONUÇ
Bu çalışmada marka kavramının ne olduğu, marka denilince ne anlaşılması gerektiği
ve marka olma sürecinde çok temel olarak yapılması gereken aşamalar anlatılmıştır.
Çalışma herhangi bir öneri ya da yönlendirme içermemekte sadece kaynaklardan
yapılan derlemelerle marka kavramı üzerine bilgi vermeyi amaçlamaktadır.12

KAYNAKLAR
Aaker ,A, D. (1996). Building Strong Brands The Free Press, New York.
Ateşoğlu, İ. (2003).  Türkiye’nin ihracatında marka  imajının etkisi.  Süleyman Demirel
Üniversitesi, Isparta.
Çedikçi, T. (2008).  Türkiye ekonomisinde markalaşmanın yeri ve önemi; tekstil
sektöründe bir uygulama. İstanbul Kültür Üniversitesi, İstanbul.
İlhan, F. (2006). Yeni ürün geliştirme sürecinde ve yeni ürünün pazara sunulmasında
markanın etkisi. Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Kocaman, M. (2008). Markalaşma kararlarının ihracat çalışmalarına olan etkisi- Tokat
ili sanayi işletmeleri üzerine bir uygulama. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon.
Kotler, P.,  Armstrong, G. (2001). Principles of Marketing. Prentice Hall International,
New York.
Özer, A, İ. (2009). Uluslararası marka tescil süreci,
http://www.destekpatent.com.tr/Library/ Newsletters/Aralik-2009/Uluslararas%C4%B1-
Marka-Tescil-S%C3%BCreci.aspx?NodeID=2001, 31.12.2010.
Saruhan, M.(2010). Marka nedir?,
http://mehmetsaruhan.com/2010/pazarlama/marka-nedir/, 31.12.2010
Türk Patent Enstitüsü, www.turkpatent.gov.tr, 31.12.2010
Türk Patent Enstitüsü, Marka olmak. http://www.tpe.gov.tr/portal/default2.jsp?sayfa=
620, 31.12.2010
Yüksel Ü, Yüksel, A. (2005).  Marka Yönetimi ve Marka Değerinin Ölçülmesi.
BetaYayıncılık, İstanbul.

Enhanced by Zemanta

3 Ağustos 2012 Cuma

ON YARGILARI KIRMAK ATOMU PARCALAMAKTAN ZORDUR


  Aslında zor bir konu önyargı kavramı.
Sözlük anlamı itibari ile : Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir demek. Bu fotoğrafı facebook da bir arkadaşım paylaşınca etkilendim doğrusu ve beynimde şimşekler çaktı.Görüntüye bakıp kendi kendimizi aldatmasak kendimizi sınırlamasak o dar kalıpların içinde sıkıştırmasak ne kadar güzel bir toplum oluruz hele bir düşünsenize
İlçemiz ekonomisinin önemli bir kısmını tarım sektörü oluşturmakta ve ciddi de bir nüfusa sahipler.Bu söyleyeceklerime kimse darılmasın ama üniversite hocalarımdan kulakları çınlasın Nejat hocam rahmetli Turgut Özal ın danışmanlığını yapmış gerçekten kaliteli bir beyefendi idi ve bize her zaman şöyle derdi: Çocuklar tarım toplumları endüstri toplumlarını yirmi yıl geriden takip eder. 
Düşünün bir kere yirmi koskoca yıl.İşim gereği değişik insanlarla sürekli bir aradayım ve bu onları izleme şansıda veriyor bana. Gerçekten de köyde yada ilçemizde çiftçilerimizin o değerli vakitlerini nasıl boşa harcadıklarını gördükçe içim yanıyor ve onlar adına üzülüyorum.O ne almış bu ne almış ile geçen koca bir ömür.
Kelimelerim yanlış anlasılsın istemem fakat maalesef gerçek bu. Artık bir tuşa basarak dünyayı ayağımıza getirebiliyoruz ve bilgi inanılmaz bir hızla yayılıyor.Peki biz bu yayılma hızını ilçemiz adına ve kendi refahımızı arttırabilmek adına verimli kullanabiliyormuyuz.
Lütfen iki saniye cevabı düşünün eminim ki bir çok kişi hayır diyecektir.Çünkü araştırmayı sevmiyoruz.Hal böyle olunca dolap beygiri gibi aynı yerde dönüp duruyoruz.
Çiftçilerimiz bu durumda da diğer meslek gruplarımızda durum nasıl maalesef bence onlarda da vaziyet pek parlak değil.
Artık çuvaldızı kendimize batırma zamanı geldi buna bende dahil.Üretmek için araştırmalı ve kendimizi geliştirmeliyiz ve tüm çabalarımız da buna yönelik olmalı diye düşünüyorum.
İşte önyargı dediğimiz kavramda bu noktada işin içine giriyor.Araştırma olmadığı için yada yeterli seviyelere ulaşmadığı için atadan kalma yöntemlere devam etme ısrarımız bu yüzden.Aynı zamanda yaşam şekillerinede.
Baba çınarlı kahvede ömür törpülerken çocukta selvili kahcede ömrünü törpülüyor ve konuşulan konulara bir göz attığımızda ise gün içi yapılan işlerden hemen sonra maalesef dedikodu faslına geçilmekte gelsin çaylar gitsin çaylar.


Youtube da tesadüf izledim bu kısa videoyu  bakalım beğenecekmisiniz.Karacabey'li olmak gerçekten güzel ; Şimdi Karacabey'li olmayı geliştirme ve aydınlatma hareketini birlikte başlatalım.Dar kalıplarımızı kırmak için önce önyargılarımızdan kurtulmaya başlayalım yavaş yavaş da olsa .Vaktin bu kadar kıymetli olduğu bir zamanda anlamsız zamanlara anlam katmak için üretmeyi seçelim hep birlikte.
Saygılarımla









Enhanced by Zemanta