18 Aralık 2012 Salı

VE OKYANUSU GORDUM

ve okyanusu gordum.Uçsuz bucaksız bir mavi.Hayatımın en güzel gezilerinden birisi oldu benim için.Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum adını duyduğum belgesellerini izlediğim OKYANUS işte uçsuz bucaksız bir şekilde karşımda

Görüntüleri de sizler için çektim.Umarım sizlerde beğenir ve keyifle izlersiniz



16 Aralık 2012 Pazar

LISBON Gorulmeye Deger Bolum1



 Merhaba Dostlar ,
Çalıştığım kurumda geçen yıl ve bu yıl dereceye girince kısa da olsa bir Lisbon seyatahine hak kazandık ben ve bölgeden bir kaç arkadaşım ile birlikte  gerçekten keyifli bir gezi oldu bizler için.
Çok düşündüm sizler ile paylaşıp ,paylaşmamak konusunu en sonunda paylaşmaya karar verdim.
Umarım sizlerde bir şekilde değişik kültürler görme fırsatı elde eder ve bu fırsatı kaçırmazsınız.
İyi seyirler


12 Aralık 2012 Çarşamba

HAYALINIZ ACINIZ OLMASIN

Tekrar merhaba Sevgili Dostlar,
Birlikte bir hayal kuralım ve çarşının göbeğinde bir dükkan açalım.Ne dersiniz.!!!
Sesinizi duyar gibiyim bu zamanda dükkan açmak ,açtığın dükkandan para kazanmak kolay mı diyorsunuz değil mi.

Haklı da olabilirsiniz.Tam tersi haksız da bu aslında tamamen size yani yeteneklerinize, dünyayı nasıl algıladığınıza bağlı.

İşyerinizin başındasınız.uygun fiyatlara değişik bölgelerden ürünler alıp ilçemize getirip halkımıza hizmet veriyorsunuz. Yaklaşık 30 m2 lik bir işyeriniz var diyelim.Ve kırtasiye ürünleri satmaktasınız.

Yaklaşık bir yılınızı kırtasiye işinde doldurdunuz ve kendiniz içinde yeterli bir ciro yapmaya yani
giderlerinizi çıkartmaya ,ailenizin geçimini sağladıktan sonra az da olsa kenara bir para biriktirmeye başladınız diyelim.Bir Hayal kurdunuz ve işyerinizi değiştirmek en büyük hayaliniz oldu.

Belkide bu nokta da insanlar farklılaşıyor.Ben kendimi bu hayali karakterin yerine koyduğumda ne yapardım diye,
Sanırım ben hayallerine körükörüne diyebilecek kadar bağlı ve bu konuda müthiş inatçı birisiyim.Tabii ki bu beraberinde önemli kazanımlar getirmekle beraber risklerde içeriyor.Önce kazanımlara bakalım isterseniz.Sonra da risklere

Kafanız sürekli ulaşmak istediğiniz sonuca yönelik çalışıyor.Ne kadar çalışırsanız çalışın kesinlikle yorulmuyorsunuz.Hatta bazı günler ne çabuk akşam oldu yine mi eve gidiş saati geldi dediğiniz bile oluyor.Çünkü günün bitmesini istemiyorsunuz.Ya da bende öyle oluyor.


Fakat bu yoğun ve yüksek tempo beraberinde bazı sıkıntıları da getiriyor.Şöyle ki çok hızlı hareket edip çok hızlı kararlar verebiliyorsunuz.
Tehlike de bu noktada bence.Ve bu akşamki yazının başlığını o yüzden Hayaliniz Acınız Olmasın olarak koydum.Tabii ki hedefe giden yolda pürüzler olacak , taşlar olacak ,bayırlar tepeler olacak her zaman tertemiz dümdüz bir yol mutlaka olmayacak önemli olan bu engelleri aşma kapasiteniz.
Bir firmada maaşlı da çalışsanız , esnaf da olsanız farketmez bütün iş yine size kalıyor aslında yürümeyi düşündüğünüz bu yoldaki riskleri ne kadar bertaraf edebiliyor iseniz o kadar hızlı yol alacaksınız.Tabii bu arada bunları yapmaya çalışırken sevdiklerinizi de düşünmek,korumak ,kollamak ve geliştirmek zorundasınız bunu da lütfen aklınızdan çıkarmayın.
Son olarak sakın beni çok bilmiş ukala gibi algılamayın .Bu duruma cidden üzülürüm.
Saygılarımla






24 Kasım 2012 Cumartesi

KULLERINDEN VAROLMA SANATI



Zor cümlelerin akşamı bu akşam.

Küllerinden var olmayı hep masallarda olur sanırdım.Günümüzün çalışma koşullarında şartlar her geçen gün; herkes ve her kesim için ağırlaşıyor mu yada vahşi kapitalizme inanmış sermayedarlar ve onların kraldan çok kralcı kesilen genel müdürleri tarafından mı ağırlaştırılıyor.Tezat ta kalıyorum lakin şunu acı bir şekilde öğreniyor insan evinde, işinde , ailesine karşı, müşterilerine karşı kısaca varolduğu topluluk içinde ruhen yıkılıyor hemde defalarca ama öyle bir silkiniyor öyle bir kendine geliyor ki.İste bu sanat da bu noktada baslıyor ve gelisiyor.

Düşünün koca bir yılın zammını almışsınız.%3 maaşınıza brüt 85 tl zam gelmiş.Nette aylık 50 tl civarında bir aylık gelir artışı elde etmişsiniz.Çalıştığınız işyeri argo tabir ile kopmuş gidiyor.Patron kendine BMW karısına Jeep alırken düşünme gereği bile duymuyor.ama iş zamma gelince tabii ki değişiveriyor.Siz de zincirin bir parçasısınız ve alın terinizi dökmüş evinizden çoluğunuzdan çocuğunuzdan ayrı kalmışsınız bu hedeflenenin üzerindeki karın oluşumuna ciddi bir emek sarfetmişsiniz diyelim.
Bu zammı duyunca moralmen nasıl olursunuz.Tabi ki etkilenir hatta yıkılırsınız değil mi.
Şahsen bu tip durumları ben bir kaç gün içinde atlatabiliyorum.İlk anda bütün olumsuz düşünceler beni ele geçiriyor içime kapanıyorum bu trend in son anlarında ise kendimce haklı nedenler üreterek yıkılmayacağım diyorum vazgeçmeyeceğim ne evimden ne çocuklarımdan ne ailemden ne de yapmak istediğim işlerden vazgeçmeyeceğim.Her seferinde bir dal bulup taşkın nehrin kenarına atıveriyorum kendimi taki başka bir sele, başka bir taşkına kadar.

Bu akşam ki yazı biraz kendi içime yolculuğum gibi oldu ama buradan şunu bağlamak istiyorum.
Küçük bir işyeriniz var diyelim.Bir önceki yazımda marka olabilmek için düşüncelerimi aktarmıştım.Aslında son cümleyi bu yazıya sakladım diyebilirim.
En zor olanı yıkıldıkça aynı işe devam edebilmektir.Napolyon un bir sözü var yenile yenile yenmesini öğreneceğim diye. Bu sözün arkasında olabilmek için çok ciddi bir emek ,dayanma gücü ve yaşam mücadelesine ihtiyaç vardır.Ben bu duruma KÜLLERİNDEN VAROLMA SANATI diyorum.
Bilenler bilir ilçemizde ikinci şubesini açan bir dostum bundan on iki-on üç yıl önce iflas edip ilçemizi terketmişti.Fakat şarkıda dediği gibi     Gidişim suskun oldu ama dönüşü muhteşem olacak.Gerçekten bunu başardı hatta kendi deyimi ile ötesine bile geçti.Yalnız şunu da söylemeden edemiyor.Durmak Bize Yakışmaz.

Hepimize tüm dostlarımıza hayat mücadelelerinde başarılar diliyorum
Saygılarımla



22 Kasım 2012 Perşembe

KISISEL MARKA YOLCULUGUNUZA HAZIRMISINIZ

Merhaba 
Kendimce marka olgusunu kişiselleştirme macerama başlayayım müsaadeniz ile.
Nedir Marka ne işe yarar , çok mu önemlidir ki her kurum ve kuruluş bu marka denilen  algısının bozulmaması için hatta daha da güçlenmesi için müthiş yatırımlar yapıp ciddi paralar harcamakta.

Markanın : Benzer ürünleri yada hizmetleri başkalarının ürün yada hizmetlerinden ayırt etmek üzere kullanılan yada belirli bir hizmetin sunulması sırasında kullanılan AYIRT EDİCİ İŞARET marka olarak tanımlanmaktadır. Sözcükler, Sayılar, Harfler, Şekiller, Ürünün Şekli veya Ambalajı ile bunların birlikte sunuluşları marka olarak değerlendirilmektedir. 
Yukarıdaki ifade işin görsellik kısmı ile alakalı daha çok .Markalarda insanlar gibidir.Onlarında doğar , yaşar ve gelişirler bazanda ölürler.Verdiğimiz hizmet ile ufacık bir dükkanda bizlerde marka olabiliriz.


Geçmişimizi  araştırdığımızda atalarımız farkında olmadan markalaşma işini belli kurallara bağlamışlar.Örneğin AHILIK kurallarına bazılarına bir bakalım hatta beynimize kazıyalım ne dersiniz.


İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak

işinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak

Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak

Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek

İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak

Âlimlerle dost olup dostlara danışmak

                                      

Aslında atalarımız insani değerleri iş hayatına uygulamak sureti ile güzel bir sentez oluşturmuşlar.Ne güzel söylemiş insanların işlerini güleryüzle yapmak diye müthiş bir anlayış .Günümüzde insanlar bunu başarabilmek için ciddi ciddi bu konuda eğitimler alıyorlar.

Yüzyıllardan gelen öğütleri kendimize uyarlayabilir isek bence başarılı olabiliriz.Küçük esnaf olarak da gerçekten bulunduğumuz bölgede  pazar gücü yüksek bir marka olabiliriz.

Bu konuda bir kaç önerim olacak ;


  • Sevdiğiniz işi yapmaya gayret gösterin .O zaman yorulmazsınız.Engel tanımazsınız.
  • İşinize sahip çıkın 
  • Dedikoduya ayıracağınız vakti ve enerjiyi işinize harcamayı deneyin.
  • Sürekli araştırın ve gittiğiniz seyahatlerinizde gördüğünüz farklı şeyleri kendi işinize nasıl uyarlayabileceğinizi düşünün.
  • İnsanlar sizi en fazla iki defa iş yerinizde arar inanın üçüncüsü asla olmaz.hiç kimse alternatifsiz değildir.
  • Gülen yüzünüzü asla müşterilerinizden eksik etmeyin.
  • Daima sorun çözen olun unutmayın kendisi sorun olanlar değil sorunu çözenler ayakta kalır.
  • İş planı oluşturmaya gayret gösterin.
  • Aynı zamanda iyi bir muhasebeci olun.Gelir gider hesaplarınızı günlük olarak tutun
  • İşletme sermayenizi asla ve asla başka yatırımlara bağlamayın.Örneğin; gereksiz gayrimenkul ,ticari kamyonetiniz varken kişisel zevkiniz için sıfır kilometre otomobil almak gibi.
  • Benim gördüğüm bu dönem satarken değil alırken kazananların dönemi.Dolayısı ile fırsatlar için mutlaka bir miktar nakitiniz olsun.
  • Muhasebeci , avukat,reklamcı gibi meslek sahipleri içinde imkanlarınız doğrultusunda en iyi olanlar ile çalışmaya gayret gösterin.Onlara vereceğiniz bir miktar fazla meblağı zarar olarak düşünmeyin.İşinin ehli insanlar her zaman önünüzü açar.
  • Yukarıdaki durum seçeceğiniz personel içinde geçerlidir.Sıradan bir personel size ayda 10 birim kazandırıyor iken iyi bir personel size 50 birim kazandırıyor ise bunun bir miktarını onunla paylaşmaktan çekinmeyin. 
Sonuç olarak buda insan hayatı gibi bir yolculuk bu yolculuğunuzu keyif alarak yapmaya gayret ederseniz ortaya size ve ailenize keyif ve gurur veren sonuçlar çıkacağından eminim.Sadece sunu unutmayın. Keyifli olduğu kadar da zor bir yolculuk.....

Not: kigem .com sitesinde KÜÇÜK GİRİŞİMCİNİN EL KILAVUZU makalesine bir göz atmanızı tavsiye ederim.
    
    

16 Kasım 2012 Cuma

BATMADAN BASARILI OLUNMUYOR, MUHIM OLAN ERKEN BATMAK

Merhaba dostlar ustalardan girişimcilik tecrübeleri.Yazıyı  Milliyet gazetesinde okudum ve çok hoşuma gitti aynen aktarıyorum.
Keyifli dakikalar hepinize


''BATMADAN BASARILI OLUNMUYOR, MUHIM OLAN ERKEN BATMAK

Fiba Holding Kurucusu Hüsnü Özyeğin, Kaloforniya’daki girişimcilerin üç-dört defa batmadan başarılı olamadığına işaret ederek, "Mühim olan erken batmaktır" dedi.
, girişimcilikte işin başında olmanın önemli olduğunu belirterek, “İşinin başında olmayan insan, işinin sahibi değildir” dedi.
Özyeğin, G3 Forumu kapsamında düzenlenen, “Çarpraz Ateş” panelinde Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkanı Serpil Timuray ve Pegasus Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı’nın sorularını yanıtladı. Özyeğin Üniversitesi’nde başarının önündeki engellerin ortaya konulması için bir “Başarısızlık
Konferansı” düzenlediklerini, böylelikle başarıya yol açılmasını hedeflediklerini açıkladı. Girişimciliğe ilk adımı nasıl attığını da anlatan Özyeğin, Maslak’ın arkasında 70-80 metrekarelik bir atölyede lastik üretimine başladıklarını belirterek, “Ben zannettim ki parayı yatıracağım lastik gibi para akacak bu işten. Sonra öğrendik ki bu satılan ürünlerin paralarını tahsil edemiyoruz” dedi.
“MALIN SAHİBİ OLMAK İÇİN MALIN BAŞINDA OLMAK LAZIM”
Özyeğin, ABD’de çalıştığı sıralarda 50 bin dolar para kazandığını, onun yarısından fazlasının bu ilk girişiminde gittiğini belirterek, şöyle devam etti: “Bundan ne öğrendim? Sizin aktif çalışmanız gereken böyle iki ortaklı bir işte işin içinde olmanız lazım. İşinin başında olmayan insan, işinin sahibi değildir. O gün için işinin sahibi gözükebilir bir müddet, sonra iş biter, dolayısıyla sahip olduğu şey kalmaz. Ben bundan bu dersi aldım. Malın sahibi olmak için, malın başında olmak lazım” dedi. İş belli bir noktaya geldiği zaman mutlaka profesyonel yöneticileri işe ortak etmek gerektiğini savunan Özyeğin, bu kültürün gelişmesinin önemli olduğunu vurguladı. Özyeğin, “Eğer bir şirket kurduğunuz zaman, o şirketteki üst, hatta orta düzey elemanları şirketinize ortak ederseniz, o zaman şirketin başarısı garanti gibi bir şey oluyor” şeklinde konuştu.
“5 MİLYON TL SERMAYE İLE KURULAN FİBA SİGORTA’YI 500 MİLYON TL’YE SATTIK"
Özyeğin, kendisinin Fiba Sigorta’yı 5 milyon TL sermaye ile kurduğun ve şirketin hisselerinin yüzde 10’unu şirket yöneticilerine sattıklarını belirterek, şöyle devam etti: “Fiba Sigorta’nın yüzde 10 hissesi için Genel Müdür Recai Bey’e, ‘İstediğin kişiye bunun yüzde 3’ünü al, kalan yüzde 7’sini genel müdür yardımcıları ve departman yöneticilerine dağıt, listeyi de sen yap’ dedim. Ve yüzde 10’u 500 bin TL ediyordu, ben de ‘250 bin TL’yi herkes koysun, öbür 250 bin TL’yi de ben koyacağım sizin için’ dedim. 500 bin TL bu şekilde konuldu. Sermaye 5 milyon başladık. Fiba Sigorta büyümeye başladı. Fiba satıldığı güne kadar 1 TL’lik reklam yapmamıştır. Harcamak istemiyorlar parayı. Şirketin sermayesi 40 milyon TL oldu. Böyle büyüyen bir şirketin sermayesine ortak olan yöneticileri hiçbir zaman, hisseleri yüzde 10 ise yüzde 10 kalmasına ikna edeceksiniz. Bu arkadaşlar, şirket Japona satılana kadar ortaktılar. Bu şirket 500 milyon TL’ye satıldığı zaman, benim yöneticilerim de toplu olarak 50 milyon TL’ye hisselerini sattılar.”
“FİNANSBANK HİSSELERİ İÇİN MİLLET SABAH NAMAZINDA SIRAYA GİRMİŞ”
Özyeğin, Finansbank’ın halka arz sürecinden de bahsederken, Karaköy’deki 300 metrekarelik borsada, borsaya ilk açılan bankanın 1990’da Finansbank olduğunu belirterek, “Finansbank hisseleri için millet meğerse, Karaköy’de sabah namazında sıraya girmiş. Hisseler, 15 dakikalık seansında 6 bin TL’den, 22 bin 500 TL’ye çıktı. 27 aylık bir banka olarak” dedi.
“BATMADAN BAŞARILI OLUNMUYOR, MÜHİM OLAN ERKEN BATMAK”
Girişimciliğin önemli olduğunu ve Kaloforniya’daki girişimcilerin üç-dört defa batmadan başarılı olamadığına işaret eden Özyeğin, Yoksa başarılı olamıyorlar. Mühim olan erken batmaktır. Yani, sermaye azken batmak” dedi.
“KRİZDE NEŞELİ OLURUM AMA BU TAMAMEN BİR MASKEYDİ”
Özyeğin, kriz dönemindeki yıllardan da örnek verirken, “Krizlerde daha neşeli olurdum ama bu tamamen bir maskeydi. Patronun veya genel müdürün neşeli gözükmesi çok önemli. Krizlerde eğlenceli hale getirmek iyi bir şey” dedi. Çukurova Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Karamehmet’in Pamukbank’ın sahibi olduğunu ancak kendisinin, işin sahibi gibi davrandığını dile getiren Özyeğin, “Öyle davranıyordum, yoksa başarılı olamazsınız ki” ifadelerini kullandı. .” MİLLİYET 16/11/2012 ''

14 Ekim 2012 Pazar

ULU CINARIMIZI KAYBETTİK

Bekliyorduk aslında vakti gelmiş belkide geçmişti.Dedem ailemizin nerdeyse 100 yıllık ulu bir çınarıydı.Ve 13 ekim sabaha karsı saat altıda son nefesini verdi ve gözlerini hayata yumdu.Allah Rahmet eylesin yattığı yerde dinlendirsin inşallah.
1917 doğumlu bir ulu çınar.Bulgaristan da Kırcaali bölgesinde DELİAT köyünde doğmuş .Çocukluğu gençliği orda geçmiş ve 51 muhaciri olarak 5 kardeşi ile birlikte Türkiye ye  gelmişler.Annesi ve babasını orda bırakmış o topraklara gömmüş.Atamız öldüğünde Türkiye ye geleli yedi yıl olmuş hiç onu görme fırsatı olmamış.
Son günlerinde bile RUMELİ TV izlerdi hiç başka kanal açtırmazdı.İçindeki memleket özlemini anasını,babasını belkide böyle hatırlamaya çalışıyordu kendince biz belkide anlayamadık.
Annesi ÇERÇİ imiş memlekette eşeğine yüklermiş basma ,fistan ,incik ,boncuk dedemle birlikte köy köy dolaşıp satarlar imiş.Geçmişe dair en çok bu hikayeleri anlatmayı severdi.


Anladığım kadarı ile Türkiye ye geldiklerinde çok yoksulluk çekmişler.Düşünün ana baba yok ve 5 kardeş birlikte bilmediğiniz bir ülkeye gelmişsiniz.Açıkçası ben hayal bile edemiyorum.
Önce Edirne,arkasından Niğde,sonra Bursa ve son olarak Karacabey anlattığına göre beş yıllık zaman diliminde dört farklı yerleşim yeri.Bence dört faklı hayat.....
Sonra Karacabey de babaannemle evlenmişler ve yedi çocukları olmuş fakat dört tanesi yaşamış.
Gülen ,sohbet etmeyi insanlarla iletişim kurmayı çok seven bir yapısı vardı dedemin.Keşke ben de onun gibi olabilsem dediğim anlar çok olmuştur bu konuda ama buda insanın yapısı ile ilgili sonradan olmayan bir özellik.
Sımsıcak bir kalbi ve asla kin nefret taşımayan çok sabırlı bir yapısı vardı.İnsanlardan almaktan çok insanlara vermeyi onlar için bir şeyler yapabilmeyi düstur edinmişti kendisine.
İlçemizde bulunan Trakya Birlik Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri kurucu üyesi ve uzun yıllar da yönetim kurulu başkanlığı yapmış herkesle barışık ulu bir çınar.
Bize bir bayrak devretti farkında olmadan İnşallah bizde bayrağı aldığımız yerden daha ileri götürmeyi başarabiliriz.
Allah seni yattığın yerde dinlendirsin ailemizin ULU ÇINAR ı
Seni bizim için hiç ölmedin hep yaşayacaksın.

3 Ekim 2012 Çarşamba

TUTUNCU KOYU VE ENFES PATLICANI

Merhaba Dostlar ,
Blogumuz bu aralar amacından sapıyor gibi ama yine de olsun bir kaç yazımız da böyle olsun.Bu yazımda eşimin köyü olan Gönen in TÜTÜNCÜ Köyünü size anlatmak istiyorum.

 Ailem Karacabey li fakat babamında anneminde herhangi bir köyle bağlantısı yok çok isterdim küçükken babaannem ya da anneannem bir köyden olsun tatillerde köye gideyim.Kırlarda koşturayım.Bahçelerden erik koparayım yada ne bileyim derelerde balık tutayım arkadaşlarla beraber.
Kısmet evlendikten sonra imiş.fotoğrafta da görüldüğü gibi şirin yemyeşil bir köy TÜTÜNCÜ.

Şöyle diyebilirsiniz hani bu görüntü nerede ise bütün köylerde hemen hemen aynı diye.Haksız da sayılmazsınız aslında fakat her yöreyi diğer yörelerden ayıran bir farkı mutlaka vardır değil mi ?

Aslında TÜTÜNCÜ yü diğer köylerden ayıran özelliklerin başında bence gerçekten şirin yemyeşil bir yer olması geliyor.Çalışkan ve mütevazi insanları var ve gerçekten güzel insanlar.


Ha bu arada balık tutmayı benim gibi seviyor iseniz köyün hemen üst tarafında bir kaç yapay gölet var.Bu göletlerde de yerli sazan bulunmakta ve özellikle haftasonlarınızı ailecek değerlendirebileceğiniz çok uygun alanlar mevcut.
Çadırınızı kurun oltalarınızı atın bir de odun ateşinde çayınızı demleyin.Çocuklarınız koşuştursun etrafta mükemmel bir manzara değil mi sizce de !!!
Yazarken bile canım çekti vallahi .Şimdi odun ateşinde demlenmiş bir bardak çay olsa dumanları tütse ...








Köyün çok güzel bir korusu mevcut hıdrellez piknikleri de burada oluyor.Tam oğlak zamanına denk geldiği için burada hıdrellez lezzetli geçiyor açıkçası.Koru da köye 200-300 metre uzaklıkta öyle çok uzakta değil hani.


Hala bir çok gelenek yaşatılmaya çalışılıyor.Mesela KEŞKEK siz düğün olmuyor.Tabii bu işe de teknoloji girmiş durumda eskisi gibi tokmaklarla dövülmüyor belki ama önemli olan öz ün unutulmayıp ona sahip çıkılması.
Tabii burda da her köyde olduğu gibi genç nüfusu yakın bölgeler çekmiş durumda Gönen, Bandırma ,Biga gibi  maalesef köyde kalan belli bir yaş grubundaki insanlar ve bunların sayısı da her köye gidişimde.Tabii bu şu an bence bütün Türkiye nin problemi .


Lafı çok uzattık galiba.Gelelim patlıcana .Köyün ana üretim kalemlerinin başında gelen bir ürün patlıcan.
Aslında çok zahmetli bir üretim süreci var.Tarlalar yaz başından hazırlanıyor derken fide ler geliyor viyollerin içerisinde ve ekim dikim derken sezon başlıyor bir daha sulaması çapalaması vs. toplama dönemine giriliyor.
Ağustos başı gibi başlayan harman kıra düşmesine kadar devam ediyor.
Gerçekten çok lezzetli ve değişik bir tadı var burada üretilen patlıcanların hele bir de köyde yapılan küçük patlıcan turşuları var ki olmaz böyle bir lezzet gerçekten.Köyün kadınları için eziyet bir iş ama öyle söylüyorlar genelde konuştuğumuzda. Parmak büyüklüğünde nefis bir turşu yapıyorlar.Tabii bu turşu işi sadece kendi tüketimlerine yönelik olduğu için üzülerek söylemeliyim ki yazıyı okuyan bir çok kişinin bu lezzeti tatma imkanı olmayacak maalesef.
Bütün üretim İstanbul yakın olduğu için oraya gönderiliyor tabii buda bereketin bol olduğu yıllarda fiyatın düşmesine sebep oluyor bu da klasik Türkiye gerçeklerinden bir tanesi belkide.Bu kısırdöngüyü maalesef TÜTÜNCÜ kıramadı inşallah yakın zamanda kırar.
Köyün bir diğer geçim kaynağı da hayvancılık.hemen hemen her aile de min.8-10 büyükbaş hayvan mevcut.siz de benim gibi yoğurt ,ayran gibi ürünleri seviyorsanız eğer ayrı bir keyif oluyor doğrusu.Resimde de hayvanlar için slaj hazırlayan köylüler görünüyor.Sevdiğim başka bir tarafı da var bu köyün bu resimde bir çok iş imece usulu yapılıyor.Herkesin küçük bir grubu var ve sürekli biri birisine yardım ediyor ne güzel değil mi...

Kısacası bir gün yolunuz Gönen'e düşer ise TÜTÜNCÜ köyüne uğrayın derim.Bir soluk alın bir bardak çayını bir kupa ayranını için.
Sağlıcakla kalın



Enhanced by Zemanta

2 Ekim 2012 Salı

SIMDI BOGAZ VE FUZULI ZAMANIDIR

Merhaba değerli dostlar; Bu yazının linkini facebook ta bir arkadaş paylaşmış okuyunca sizlere de aktarmak istedim. Yazı ve fotoğraflar Bursa Hakimiyet Gazetesi yazarlarından Erdal bey e ait. Ne güzel söylemiş gerçekten
  Şimdi Boğaz ve Fuzuli zamanıdır 



Hafta arasında da öğle kuşaklarında pek çok hamarat hanım mutfak becerileriyle ekranlarda.
Ben de bu tatil günü modaya uyup Boğaz’a götüreyim sizleri. Ama İstanbul Boğazı’na değil.. Uzak. Üstelik, hesaplar yüksek orada. Bu nedenle Karacabey Boğazı’ndayız. Yani Yeniköy’de..
Hüzün sezonu eylülün güzel bir tatil günü.. Havalar, hani derler ya; limonata gibi..
Karacabey yolundan sağa sapıp yeşillikler içinde ulaşılıyor Boğaz’a. Yeni yeni gelişen bir tatil yöresi. Villalar, restoranlar, çocuk bahçeleri, parklar, cafeler ve göz alabildiğince uzanan geniş bir plaj. Palmiyeler arasında yürüyüş yolları..
Yamaçlardan meltem rüzgarlarıyla kopup gelen ıhlamur kokuları da ekstra bir güzellik.
İşte böylesi bir ortamda Balıkçı Fuzuli.
Derli toplu, şirin, mütevazı, çok temiz, düzenli bir balık restoranı.
Restoranın sahibi güler yüzlü ve örnek ev sahibi Fuzuli Şekerci bu işe balık sevdası yüzünden başlamış. Oysa muhasebeci. Uzun yıllar Yeni Karamürsel Mağazası’nda muhasebecilik yapmış.
Ve bir gün rakamlardan sıkılınca ver elini masmavi deniz!. Boğaz’ı görür görmez sevdalanmış. Balığa da meraklı ya; sahilin en güzel yerine açmış Fuzuli Balık lokantasını.



Temizlik, zengin mönü, balığın ve deniz ürünlerinin her çeşidi ve kendi eliyle hazırladığı karidesin her türüyle kısa zamanda ünlenmiş. Balık meraklılarının uğrak yeri şimdi.
Bunun üzerine ikinci bir lokantayı da bu kez Mudanya Güzelyalı Altınkum kıyılarında açmış. Denizle iç içe bir yer.    
Boğaz’daki restoranda servisimizi Sami Bey yaptı. Son derece efendi, yaşlı başlı bir bey. Kar beyazı temiz bir masa örtüsü üzerine Fuzuli’nin hazırladığı akla gelen her tür nefis meze sıralanıverdi. Ve çeşitli soslarla hazırlanan karidesin her türü de masada adeta resmi geçit töreninde ve arka arkaya sunuluyor. Peynirler ise özel.
Karides meraklısı İstanbullu bazı aileler sırf bu çok çok özel karides mönüsünü tatmak için Güzelyalı Altınkum’a geliyorlarmış hafta sonlarında. Fuzuli de Boğaz’la Altınkum arasında mekik dokuyor tabii.
Gün batımındaki akşam yemeğinizde sıra balığa gelince masanızın trafiğini Fuzuli Bey’e teslim ederseniz yerinde bir karar almış olursunuz. Dolaptan çıkardığı on kiloluk taze levreği getirip gösterirken büyük bir zevk içindeydi. Kalabalık gruplar için ideal.
Mevsimine göre her tür taze balık var. Tabii kraliçe lüfer de. Balık ızgara Fuzuli’nin adeta bir profesörlük tezi. Kararlı bir şekilde pişiriyor. Bazı lokantalardaki gibi balıklar ızgarada pişerken sizlere ömür, ölmüyor. Çatır çatır kurumuyor balık. Nazlı nazlı pişiyor. Hakkını teslim etmemiz lazım Fuzuli Şekerci’nin.
Finalde önünüze konulan ballı, kaymaklı, cevizli bir tatlı da çok özel. Balık lokantalarının bilinen o sıradan eritilmiş tahin helvası değil..
Kahvelerinizi yudumlarken gelen hesap ise sizi kesinlikle üzmüyor.  Evet, Karacabey Boğazı’nın ve Fuzuli’nin zamanıdır bu mevsim. Kaçırmayın..

13 Eylül 2012 Perşembe

KARTALI'IN YENIDEN DOGUSU(Kara Kartal'in degil)





Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır.     Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.     Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.    Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya 
vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.   


 Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safhasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz.    

  “Geride kalanları unutmak ve önümüzde bizi bekleyenlere ulaşmak için hedefinize doğru ilerleyin”

9 Eylül 2012 Pazar

FARKLI OLDUGUNUZU DUSUNUYORSANIZ HIKAYENIZI ANLATALIM

Merhaba Sevgili Dostlar,
Yayına başladığımız günden bugüne ilgi ile takip edilen bir blog olduk ve bu bizleri gerçekten çok sevindiriyor.umarım bu ilginiz hiç bitmez ve artarak devam eder.
Değerli dostlar ilçemizin tanıtımının yanısıra farklı uygulamalara imzasını atan ilçemiz esnaf ve üreticisinin de yanında olmak istiyoruz.Onlara ulaşmak ve onların neleri farklı yaptığını insanlarımıza anlatma fikri doğdu kafamızda.İnanıyorum ki bloğumuzun bu tarz bir uygulama ile Karacabey de üreten hizmet veren insanlarımıza katkısı olacaktır.

Sizlerde işyerinizi kendinizi tanıtmak ve farklı uygulamalara imza atıyorum diyorsanız lütfen bizimle irtibata geçin ve sizin de hikayeniz için çalışmaya başlayalım hem görsel hem de yazılı anlatım ile blogumuzun sizlere de bir katkısı olsun.
Lütfen bizim ile irtibata geçin
Şimdiden teşekkürler

irtibat mail : kadirgarip@gmail.com

2 Eylül 2012 Pazar

An Amazing Lake ULUABAT



Dear friend
Please watch Uluabat Lake .This village is in the Uluabat village.This village is famous fish, sun,lake and history.
We hope You like Uluabat Lake image.

Best Regards


GREAT BEACH Our Town YENIKOY BOGAZ


   Dear friend
Please watch Yenikoy Bogaz .This village is in the Yenikoy Bogaz.This village is famous fish, sun,sea and linden forest.We hope You like Yenikoy Bogaz image.

Best Regards


 

Uluabat LAKE OF ANY NATURE THAT THAT'S DELICIOUS Golyazi





Dear friend
Please watch Gölyazı village .This village is in the Uluabat Lake.This village is famous fish, sun,lake and history.
We hope You like Gölyazı image.

Best Regards

31 Ağustos 2012 Cuma

EY KARACABEY NILUFER CAYI TEMIZ AKMASIN MI

Merhaba,
Saat sabaha karşı beş civarları ve uyku tutmadı gerçekten.Nilüfer çayının bugüne kadar saçtığı zehir yetti de arttı bile bence ama . Karacabey uyanmalı artık üzerine serpilmiş gibi duran ölü toprağını üzerinden atmalı ve sorunlarına sesini çıkarmalı.Birlik olmayı öğrenmeli.

Kısaca Nilüfer Çayı;

Marmara Bölgesi’nin önemli akarsularından biridir. Toplam uzunluğu 172 km’dir. Nilüfer Çayı Bursa ve Karacabey Ovaları’nı sular.
Çay, Nilüfer adını Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hanım‘dan almıştır. Nilüfer Çayı üzerine Bursa Ovası’nda  bir köprü yaptıran Nilüfer Hanım’ın adı çaya verilerek anısı yaşatılmıştır. Nilüfer Çayı ayrıca Nilüfer İlçesi’ne de adını vermiştir.
Yatağında ilerleyen Nilüfer Çayı Bursa Ovası’nı suladıktan sonraUlubat Gölayağına dökülür. Bursa Ovası’ndaki sularla beslenen Nilüfer Çayı Çakırköy Ovası’nda Ayvalı Dere’yi alarak debisini yükseltir. Daha sonra Susurluk Çayı ile birleşen Nilüfer Çayı Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dökülür.
Çocuklarımıza ve torunlarımıza olduğu kadar ecdadımıza karşı da sorumluluğumuz var.
Başlık biraz sert oldu belki ama bu kez tüm parti başkanları el ele vererek Nilüfer Temiz Aksın kampanyasını benimsemeliyiz.

Facebook ta çeşitli uygulamaları paylaşıyoruz fakat daha bir Allahın kulu şu kampanyayı paylaşmadı.
En az 10.000 imza toplamamız gerekiyor  bugün itibari ile 1635 adetteyiz. Nilüfer çayı için bir imza da sen at.
Gerçekten de Nilüfer çayının geçtiği köylerde kokudan durulmuyor 
Bu köylerde tarımsal sulama yine bu çaydan yapılmakta  ve insanımız tarımsal üretimini bu çaydan yapmak istememektedir.Suyumuzu kaybettik ama Nesillerimi kaybetmeyeceğiz.
Köylerde bilgilendirme toplantıları başladı gönlüm istiyor ki en büyük kitleyi Karacabey Cumhuriyet alanında toplayalım ve sesimizi hep beraber gür bir şekilde çıkartalım  tek yürek NİLÜFER TEMİZ AKSIN mitingini düzenleyelim.
Lütfen yorumlarınız ile sizde destek verdiğinizi gösterin.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

ORGANIK PAZARIN SABAN ABI'SI


Mutlu olmanın "organik" yolu
Şaban Burhan , Bursa Karacabey’de on yılı aşkın zamandır organik tarım yapıyor. Çiftçi Burhan, mutluluğu "organik tarım" ile bulanlardan

İstanbul’daki ekolojik pazarın müdavimleri onu yakından tanır.
Bahar aylarında eğer ondan fida aldıysanız, bir sonraki hafta “Bizim çocuklar nasıllar, keyifleri iyimi?” diye size sattığı fidelerin sağlığını soracak kadar yaptığı işi seven bir çiftçi...
Şaban Burhan, 2001 yılında meyve üreterek başladığı organik tarıma bugün onlarca sebze ile ekmek, sucuk ve yoğurt gibi ambalajlı ürün üretimini de ekleyerek devam ediyor.

Kaydettiği bu gelişmeyi Buğday Derneği'nin kurduğu %100 Ekolojik Pazarların varlığına bağlayan Şaban Burhan, “Organik tarım bana gerçek mutluluğun karşılıksız fayda sağlamak olduğunu öğretti. Benden ürün alanların gözlerindeki şükran duygusunu hiçbir şeye değişmem” diyor.

Ekolojik pazarların Şaban abisi ile pazarların koordinatörü Leyla Aslan Ünlübay arasındaki sohbete kulak verelim şimdi.
-Şaban Abi, organik tarıma ne zaman başladınız ve daha öncesinde hangi işle ilgileniyordunuz?
Organik tarıma başlamadan önce gıda toptancılığı yapıyordum. 2001 yılında organik tarım yapmaya karar verdim ve 2001 yılında başladım.
-Organik tarıma geçmenizin nedeni?
O yıllarda Türkiye de organik tarım çok az yapılıyor ve üretilen ürünlerin %98’ i yurt dışına ihraç ediliyordu.  Ben ise organik ürünleri kendi insanımızın tüketmesi gerektiğini, üretimimizin önce kendi halkımıza yapılması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bizim insanımız yurt dışındaki insandan daha az değerli olamazdı. Üretilen organik ürünlerin yurt dışındaki insanlar için üretiliyor olması kendi insanımıza değer vermediğimizi gösteriyordu çünkü. İşte bu yüzden ben kendi insanımız için organik ürünler üretmek istedim.
-Çevrenizden aldığınız olumlu ya da olumsuz tepkiler neler oldu?
Öncelikle ailem çok destek oldu. Çünkü hem kendi sağlığımız hem de halkımızın sağlığı için organik üretim çok önemliydi. Ancak etrafımdaki konvansiyonel tarımla ilgilenen hiçbir tarımcı kafamda hayal ettiğim üretimin gerçekçi olmadığını söylediler. Bunun ütopik olduğunu, bir hayal olduğunu ve asla gerçekleşmeyeceğini söyleyip durdular.
-Organik üretime başladıktan sonra karşılaştığınız zorluklar neler oldu?
Az önce de söylediğim gibi o yıllarda Türkiye’de organik ürün üretimi kısıtlıydı. Buna bağlı olarak bilgi birikimi ve tecrübede kısıtlıydı. Gidip danışıp bilgi alabileceğimiz birileri veya bir kurum yoktu. Evet üniversitedeki bu alanda uzmanlık yapmış hocalar vardı, ancak onlar da teorik bilgi verebiliyorlardı. Oysa bizim ihtiyacımız pratik bilgi idi. Özellikle besleme ve zararlılara karşı mücadelede çok zorlanıyorduk. İşte bu yüzden, tüm bunları deneme yanılma yolu ile kendimiz tecrübe etmek durumunda kaldık. Bu deneme yanılma metodunda ise takdir edersiniz ki her zaman ilk seferde başarıya ulaşmak mümkün olmuyordu. Ama zarar etsek bile vazgeçmedik.
-Organik tarıma başladığınız günden bu yana edindiğiniz en önemli tecrübeler neler oldu?
Organik tarım bir üretimden ziyade bir felsefe, bir yaşam tarzı, vicdani bir sorumluluk... Ben tüketicileri asla tüketici olarak görmedim. Onlar hayata bakışı benimle aynı olan yol arkadaşlarım. Ve ben organik ürünlerle beslenmek isteyen bu yol arkadaşlarım için üretim yapıyor, her yıl üretim yelpazemin çeşitliliğini artırmaya çalışıyorum. Organik tarım bana şunu öğretti: Gerçek mutluluk “Karşılıksız fayda sağlamanın verdiği hazdır…”. Ve ben ürünlerimi tüketen kişilerin benden ürün alırken gözlerindeki şükran duygusunu gördüğüm zaman ki mutluluğumu hiçbir şeye değişmem.



Sevgili dostlar NTV nin sitesinde Şaban abimizi görünce yazı çok keyifli geldi umarım sizde beğenirsiniz.

Kaynak: ntvmsnbc
Güncelleme: 08:51 TSİ 18 Haziran. 2012 Pazartesi

28 Ağustos 2012 Salı

Mesire Yeri CAMLIK ve Karacabey Ataturk Kultur Parki

İlçemiz de insanların çok uzağa gitmeden nefes alabilecekleri alanlar olan Çamlık Mesire Yeri ve Atatürk Kültür Parkı nı tanıtmak istedim.
Ailenizi alıp haftasonu piknik yapabileceğiniz ,top oynayıp eğlenebileceğiniz alanları bir de bizim görüntülerimizden izlemek istemezmisiniz
Keyifli Seyirler
Saygılarımla




22 Ağustos 2012 Çarşamba

MARKA GELECEGIMIZE YATIRIMDIR

Merhaba sevgili dostlar,
Bu akşam ki yazımı 1964 yılından bugüne ilçemizde Şen Kardeşler Köftecisi olarak bilinen Küçük ailesine ayırmak istedim.Sebebi de onların MARKA ve KALİTE Yolculukları
2010 yılında sucuk üretim tesisi açmaları ve bununla birlikte BURLEZZ markası adı altında üretim yapmaya başlamaları kısacası marka yolculukları beni bu yazıyı yazmaya iten yegane sebep oldu.
İşletmenin beyni diyebileceğim Hakan bey ile bu konuda kısa bir görüşme yaptım ve müthiş keyifli yanıtlar aldım kendisinden bu da beni açıkçası heyecanlandırdı ve koşa koşa evime geldim ve bilgisayarın başına oturdum vakit kaybetmeden.

Hakan bey ile yapılan görüşmeden kısa notlar

Sizi marka yolculuğuna iten sebep neydi acaba ?
1964 yılından beri ilçemizde hizmet vermek bizler için gurur verici bir durum ve bayrağı devraldığımız noktadan daha uzağa taşımamız gerektiğini düşündüm ve bunu da nasıl yaparımın yanıtını ararken MARKA ve kalite belgesi fikri karşıma çıktı.
Özellikle kendi üretimimiz olan sucuk , köfte ve diğer et ürünleri çok hassas ve üretim süreçleri içinde sürekli kontrol gerektiren bir üretim yapısına sahip.En başta bu iş gönül işi biz gerçekten işimizi seviyor ve ilçe halkımıza hizmet etmekten keyif alıyoruz.Fakat ticari mana da olaya yaklaşmamız gerekir ise ilçemiz bizi biliyor peki bizi bilmeyen ürünlerimizi verdiğimiz diğer bölgelerde ne yapacağız .İşte bu noktada marka ve kalite devreye giriyor.Bu sebeple marka konusunda ciddi yatırımlar yaptık.İlçemizde ISO belgesine sahip ender köftecilerden biriyiz.Güzel tarafı şu bu yatırımlar bizi her geçen gün büyütmeye başladı ve BURLEZZ markası ilçemize yakın bölgeler de  duyulmaya ve talebi artmaya başladı.Bu artışı görmek inanın kelimeler ile anlatılabilecek bir şey değil.İfade edemiyorum gerçekten.

Bu noktada ben sözü görüntülere bırakayım 


Yolun açık bahtın açık olsun BURLEZZ 
İlçem adına bunları görmek inanın bana keyif ve mutluluk veriyor.Sizlere BURLEZZ markasının yolculuğunu aktarmaya çalıştım ama aslında söylemek istediğim şu.
Lütfen sizde üretiminize sahip çıkın ve bakın bugün Yunanistan battı batma sebeplerinden bir tanesi de kendi üretmek yerine fason ürettirmek idi bana göre.
Siz değerli üreticilerim lütfen ürettiğiniz değere başka marka vurarak değil  kendi markanızı alarak ve o makayı kullanarak  sahip çıkın bu yolculuk kısa zamanda hedefe varabileceğiniz bir yolculuk olmasa da göreceksiniz ki siz kaliteden ödün vermediğiniz sürece geleceğinize en güzel yatırımı yapmışsınız.


Saygılarımla

21 Ağustos 2012 Salı

LANET OLSUN BU TERORE

   Merhaba demek bile çok zor geliyor inanın.İçim yanıyor ve terörü lanetliyorum.Aslında blogum da bu tarz bir şey yazacağımı hiç düşünmemiştim.Ama demek kader de buda varmış.Zor da olsa yazmaya çalışıyorum.
Gaziantep son yıllarda ülkemizin Çin i olma yolunda müthiş adımlar atmış ve bunu da nispeten başarmış bir ilimiz.Tabii bu huzur ortamı maalesef birilerinin işine gelmedi ve bu sivil çoluk çocuk demeden bombaladılar.TÜM KALBİMLE İNANIYORUM Kİ BAŞARAMADILAR VE YİNE BAŞARAMAYACAKLAR.Onların derdi halkları falan değil tek dertleri bu kaos ortamından elde ettikleri rantı kaybetmemek.Yoksa canlar kalmış gitmiş ne ifade eder ki.
İnanın çok bir şey yazamıyorum cümleleri toparlayamıyorum.
Muhtemelen izlemişsinizdir. ama Fatih hocanın görüntüleri ile bu güne son vermek istiyorum.

16 Ağustos 2012 Perşembe

DEPREM GERCEGI BIR GUN DEGIL, HER GUN!!



        DEPREM GERÇEĞİ BİR GÜN DEĞİL,  HER GÜN!!


     Evet Dostlar , 17 Ağustos 1999 Tüm Türkiye'nin unutamadığı gerçek... yada unuttuğu...
Ben bu deprem gerçeğini bizzat yaşayan birisi olarak, bu gerçeğin  neresinde olduğumuzu defalarca yargıladım.Bu gece; herkes Yalova'da o geceye geri dönüş yapmış bir durumda.. Ama o gece bir yakınını kaybetmiş yada evini maziye gömmüş insanların haricinde herkes , geçmişte olduğu gibi ( yüz yıllardan beri) çoğu şeyi unutmuş. Bu geceden sonra yeniden unutacak.Bana kızmayın , üzücü ama bu böyle...
   
    Kaçımızın evinde deprem çantası var, çocuklarımız hayat üçgenini biliyor mu?  yada  oturduğumuz evin gerçek durumunu ne kadar irdeledik.. bütün bunlar ve birçoğu  saece bu gece aklımıza gelmemeli... Ben öyle bir haftada yüzlerce evin soyulduğuna, bir lahmacunun 5 katı fiyatına satıldığına, yardım kamyonlarının 80 yaşındaki ninemize su vermediğine şahit olmuş biriyim.. Bizim gerçeğimiz Deprem olmalı , bu anlattıklarım değil.Bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz..

 
     Size 1 saat önce yaşadığım üzücü bir olayı yazarak bitirmek istiyorum ;

     Deprem anıtında eski fotoğrafları incelerken, Bir fotoğrafın önünde donup kalmış bir amca dikkatimi çekti. Yaklaştım ,  onu hissetmek istedim. Bana dönerek dolu gözleriyle enkazı gösterdi. Bizim evimizdi dedi. Ne desem nafile idi o an.. Kendisinin şanslı olduğunu dile getirdim.. Gözlerimin içine bakarak yaşımı sordu.. 32 dediğimde. 10  saniye bana baktı ve oğlumda senin kadar olacaktı  dedi....

   Bu yazımı sizleri üzmek için paylaşmadım.. Bir kez daha Deprem gerçeğini yüreğimizde hissetmemiz için yazdım. İster deprem bölgesinde olalım, istersek çok uzaklarında... Ama lütfen herkesi bu konuda bilinçlendirelim. O çocuk bizimde çocuğumuz olabilir yıllar sonra...

   Sağlıkla kalın....


14 Ağustos 2012 Salı

KARACABEY-KOSGEB EL ELE DIYEBILMEYI ÇOK ISTERDIM


Karacabey-KOSGEB el ele diyebilmek isterdim


Merhaba Dostlar,
Yukarıdaki afiş Selçuk Belediyesi ve KOSGEB in ortaklaşa düzenlediği uygulamalı girişimcilik eğitimi ne ait bir afiş ve ben bunu görünce Selçuk Belediyesini takdir ettim gerçekten.
Demek ki Selçuk  gençlerine güveniyor ve onlara sahip çıkabiliyor.Fotoğrafın altına da özelikle Karacabey-Kosgeb el ele demeyi çok isterdim diye bu yüzden yazdım.Doğası gereği  KOSGEB bazı sektörleri Sanayi Bakanlığının kararnamesi gereğince destek vermiyor.Bunlar tarım,hayvancılık, turizm, balıkçılık KOSGEB in destekleri daha ziyade imalat ve ticarete yönelik.Hani diyebilirsiniz ki biz daha çok tarımsal üretim yoğun bir ilçeyiz maalesef bence yanılıyorsunuz derim.Yoğun tarımsal üretim konusunda haklısınız fakat gözden kaçırdığınız bu üretimi yapabilmek için ciddi bir makine ve ekipman a ihtiyacınızın olması.Uygulamalı girişimcilik desteği de bence bu noktada devreye giriyor zaten.
İlçemizde SEZER SÜT SAĞIM MAKİNALARI gibi ülkemizin ve dünyanın bir çok bölgesinde dev bir marka olmayı başarmış model bir firmamız mevcut.Önemli olan birde kalmak değil bu sayıyı arttırabilmek işte bu yüzden gençlerimize bizde güvenmeli ve önlerini açacak her fikre ve projeye sahip çıkmalı daha da önemlisi ilçemize bunu kazandırmalıyız. 
Son olarak uygulamalı girişimcilik  eğitiminin en güzel tarafı kurulu bir işletme olmanızın gerekmemesi.Önemli olan  70 saatlik eğitime katılmak ve sertifikanızı aldıktan sonra,  projenizin KOSGEB değerlendirme kurulunda onay alması , onay sürecinden sonra 27.000 tl hibenizi dilimler halinde hakediş dahilinde KOSGEB den alıp kendi işinizin patronu olabiliyorsunuz.

KOSGEB Malatya İl Müdürünün uygulamalı girişimcilik ile ilgili açıklamaları;



  

13 Ağustos 2012 Pazartesi

ULUABAT GOLU- Goruntuler bize yorum Evliya Celebi'ye ait


EVLİYA ÇELEBİ ANLATIYOR…
1659 yılında Bursa ve çevresi : İlk uğrak yeri Apolyont
Ender rastlanan çok güvenli ve güzel taştan bir kalesi vardır. Askeri güç bakımından zayıftır. Askeri ve cephanesi yoktur. Buradaki Rum azınlık sakin bir yapıda olup, Müslüman halkı da sonradan gelmiştir. Büyük kiliseleri ve çarşı-pazarı ile hanları, meyhaneleri, bağ ve bahçeleri boldur. 1600 adet kiremitli ve ahşap evleri vardır. Uluabat Gölü’nden turna balığı, sazan balığı ve kerevit denilen bir böcek çıkarırlar.  Buradaki Rum azınlık pazarlama ve işin nakliyle uğraşırlar. Yılda yüz bin kişi buraya gelir.
Eskikaraağaç Köyü : Bağlı, bahçeli, çiçeklerle donatılmış bir köydür. Bin adet ev var olup, hepsi kırmızı kiremit ile kaplıdır.
***   ***
Uluabat şehri, kalesi ve gölü : Kurucusu Rum Tekfuru 13. Kalopatra namıyla bilinir. Şehirde Batlimus binası vardır. Rumlara göre bu şehrin adı Kalopatra Purgaz’dır.  Orhan Gazi’nin fethettiği şehrin kalesinin dibinde Uluabat Gölü var olup, suyu “ıssı” (Ilık) bir göldür. Gölde çok ördek bulunur. Bu yüzden Türk diliyle buraya Ilıbat, yani Sıcak Sulu Ördek Kalesi derler. Gölün kazı ve ördeği bol olduğundan avcılar burada binlerce ördek avlar. Uluabat Kalesi, taştan olup, hendeksiz, alçak duvarlıdır. Yönetici olarak, subaşısı ile yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası görev yapar.
Şehirdeki evlerin sayısı 1200 olup, bunlar ahşap ve kırmızı kiremitlidir. Halkı tevhit ehli Müslümandır. Rum ve Ermeni azınlık da bulunur. Ticaret için çokça Yahudi gelir. Cami ve mescitleri vardır. Yedi adet Kur’an öğreten okul ile derviş tekkelerine,  10 adet han ve pek güzel olmayan bir hamama sahiptir. 300 adet takdir edilecek esnafın hizmet verdiği çarşı ve pazarı ile kahvehaneleri var olup, bezzazistanı (giyim mağazası) yoktur. Bağ, bahçe, bostanı çoktur.
Uluabat Gölü’ne Ruhban Dağı eteğindeki Delice Köyü’nden çıkan nehir ile Kirmastı Çayı akar. Yedi fersahlık göl çevrenin suyunu karşılar. Üç fersahtan sonrası kuzeybatıdaki Mihaliç Boğazı’na ve oradan Rum Denizi’ne (Marmara’ya) akar. Gölün suyu donmaz. İçinde kaz, ördek, karabatak, martı ve göçmen kuşları vardır. Gölden turna ve sazan balıkları çıkarılır.
Uluabat Gölü’ndeki dere sabahtan öğleye kadar geriye akar; daha sonra aşağı akar. Ertesi sabah yine güneydoğu yönünde akar. Bu yüzden Basra kalesi önündeki Şattı’l Arab gibi med ve cezire sahiptir. Hatta bazı kişiler,  sözünde durmayanlara “Be hey arkadaş, Uluabat suyu gibi kah aşağı, kah yukarısın.” derler.
***   ***
Mihaliç (Karacabey) : Boğaz’ın ağzındaki (Marmara Denizi’ne dökülen Kocaçay Deltası) Arnavut Köyü’nden 41 mil içeride ve 6 adet harap kalesi bulunan bir şehirdir. Orhan Gazi, kendisine teslim edilen bu şehirdeki kaleleri bir daha düşmanlar tarafından kullanılmasın diye yerle bir etmiştir. O nedenle şehirde mamur bir kale yoktur.
Şehri Hass-ı Hümayun Emîni yönetir. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası, subaşısı, şeyhülislâmı, muhtesibi vardır. Halkın mal varlığı azdır. Sıcak bir iklimi vardır. Halkı bu yüzden sarı benizlidir. Evlerin çoğu ahşap ve iki katlı olup, kiremit kaplıdır.
Şehrin çarşı kısmında Dayı Karaca Bey’in yaptırdığı cami bulunur. Ayrıca Rum Kuş Paşa (Runguçpaşa )ile Sarıca Paşa camileri ünlüdür. Epeyce donanımlı mescitleri ile medreseler, Kur’an ilmi veren okulları vardır. Tevhit ehlinden tanınmış zatları vardır ki, Karaca Ahmet Sultan ulu bir şahsiyettir. Çarşısında donanımlı hanı vardır. Hamamları da bulunur ve en iyisi çarşı kısmında (eski Karacabey- 14 Eylül İlköğretim Okulu civarı) olanıdır.



12 Ağustos 2012 Pazar

YENIKOY-BOGAZ MUTHIS SAHIL BELDEMIZ



Bir dönem mihalic.com adında bir internet sitemiz vardı.Elimizden geldiğince dilimizin döndüğünce ilçemizin güzelliklerini tanıtmayı amaçlamıştık.Bizce iyi bir işti fakat zaman sıkıntısı sebebi ile devam ettiremedik.Tamamen bizim emeğimiz umarım keyif alırsınız 
Saygılarımla

11 Ağustos 2012 Cumartesi

MESALA DIYORUM......


"MESELA diyorum;
Bu gece bir DELİLİK yapsam..!
Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
TEK başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam.!
FONDA bir masa, Arkada Sezen'in şarkıları çalsa;
Ben AĞLASAM. Şişenin dibine dibine vursam.!
MESELA diyorum;
Sokaklardan bütün İNSANLARI kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam.!
Alabildiğince İNSAN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın ANASI.!
MESELA diyorum; Bu gecede ben BABASINI satsam.."

8 Ağustos 2012 Çarşamba

KARACABEY marka SALCA israrla marketlerde arayiniz


domates fideleri

Tarımsal üretim gerçekten zor bir serüven her yıl tekrarlanan ve bir çiftçinin ömrü boyunca sadece bir kaç sezon çok iyi para kazanabildiği gerçekten meşakkatli ,bir o kadar masraflı ve bir o kadar da sabır isteyen bir serüvendir.
Çoluk çocuk demeden toprakla yatar onunla kalkarsınız.Önünüzde ekim ve hasat sezonu arasında sıkışık bir zaman dilimi bulunur ve siz her türlü yer hazırlama, ekim,sulama,çapalama,gübreleme, hasat gibi  faaliyetlerinizi bu sıkışık zaman diliminde yapmak zorundasınızdır.
Tabii buraya kadar anlatmaya çalıştığım faaliyetlerde risk unsurunu eklemedik.anladığım kadarı ile en önemli risk hava koşullarıdır ve bu koşullara en ufak bir müdahale şansı yoktur çiftçimizin.
Karacabey deki mildiyö hastalığı



Örneğin bu yıl  ilçemizde aşırı sıcaklar sebebi ile mildiyö(mantar) hastalığı artmış fakat bulunan çarelerin çok da etkili olmayacağı görülmektedir.


Aslında ilçemizde uzun yıllardır domates ve mısır gibi sanayi ürünleri yetiştiriciliği yapılması sebebi ile üretim anlamında ciddi bir kültür birikimi mevcuttur ve bu durum hava koşullarının iyi gittiği yıllarda da arz artışı olarak kendini göstermektedir.


Karacabey Domates Hasadı
         Bir sezonunun kesitini aktarmaya çalıştığım  çiftçim işte hasada başlamış ve ürünlerini toplamakta.O kadar farklı anlaşma şekilleri var ki ilçemizde bazı fabrikalar domatesin brix ine göre fiyat belirlemekte, önemli bir kısmı da sezon öncesi taahhütlü ekim yaptırtmakta.Fide, gübre, tarımsal ilaç gibi önemli girdileri kendisi sağlamakta hasat zamanı da ürünü de anlaşılan fiyat üzerinden teslim almaktadır.



Salça Fabrikası
Hasat ile fabrikalara teslim edilen domateslerin farklı bir yolculuğu başlar yıkanır kaynatılır ve salça olarak sofralarımıza gelir.Bizim çiftçimizin bence makus talihi de bu noktaya kadar çoktan kendini göstermektedir.
Niye derseniz artık sanayi tipi üretimler geniş arazilere ve yüksek sermaye sahiplerine imkan tanımaktadır.Hangi fabrika olursa olsun parça parça 100 kişiden 10.000 ton ürün almak yerine 5 kişiden aynı tonajda  ürünü tedarik etmenin peşine düşmüşlerdir ve işin doğası gereği de  haklıdırlar.Çünkü kurumlarının devamı için kar etmeleri gerekmektedir.
Nefis Karacabey Salçası

Şayet sezon iyi geçer ise ürün aranır ise küçük çiftçi olarak tabir edeceğimiz kesim açısından sıkıntı yoktur ama bir de kötü bir yıl oluyor ise artık 5-10 römork domatesinizi teslim edebilmek için kapı kapı dolanırsınız.Tabii bu arada fiyat bile konuşmadan malınızı şayet bir yere verebilir iseniz buna şükür deyip ne zaman ürün bedelini alacağınızı ,ne kadardan alacağınızı bile soramadan.
Bana göre çözülmesi gereken en önemli sorun budur.Fakat buda   ne benim yazmaya çalışacağım bir iki yazı ile ne 3-5 yılda bir eski bir traktörü yakmak ile aşılacak bir KADER değildir.Benim inancıma göre her toplum kendi yönetim biçimini ve refah düzeyini belirler.Çiftçimiz ortak akıl yürütmeyi , ortaya çıkan akli iradenin arkasında olmayı öğrenmedikçe böyle gelmiş böyle gideceği kısacası havanda su dövmeye devam edeceğimize  inancım maalesef tamdır.
Şöyle ki artık ya bir araya geleceğiz ya da çiftçilik yapmayı bırakacağız bana göre mesele bu noktaya varmış durumda ama kimse farkına varmıyor ya da varmak istemiyor.İlçemiz Sultaniye köyünde bir kaç çiftçimiz bir araya gelerek şirketleşme yolunu seçtiler bakıyorum ve yakından takip etmeye gayret gösteriyorum çalışmaları gayet verimli bir hal aldı.İnşallah daha da iyi noktalara ulaşırlar.
İlçemizde nitelikli ziraat mühendisleri var, gıda mühendisleri var, kazancısı, aseptikçisi kısacası her konuda on numara diyebileceğimiz nitelikte kalifiye iş gücümüz mevcut.Niye bizim bir salça fabrikamız yok.Olması gerçekten çok zor mudur ki lütfen bu konuda uzman birisi bana sevabına anlatsın.Şayet cahil kaldığım atladığım farkına varamadığım bir şey var ise bende gerçekten öğrenmek isterim.
Bu konuda bir kamuoyu oluşturamazmıyız acaba . Bir araya gelmek gerçekten bu kadar mı zor ben buna inanmak istemiyorum.
Yıllık 10.000 ton salça üretebilmek için ortalama 60.000 ton domatesi hammadde olarak kullanmalısınız.Kaldı ki büyük çiftçimiz yine istediği firmaya üretsin hiç önemli değil kurulacak olan fabrika küçük çiftçimizin yaşamasını sağlayacak onu ezmek yerine biraz daha büyümesine olanak sağlayacak yapıda üretim modeli oluşturulabilinir.Evlatlarımız bu fabrikanın üretim süreçlerinde yer alarak ekmeklerini kazanabilirler.Bence bunlardan da önemlisi piyasa da kurulacak bu işletme dengeleyici rol üstlenerek çiftçimizin bir nebze olsun nefes almasına olanak sağlar.
Şöyle düşünelim :
İlçemiz Ziraat odası önderliğinde üretimi yapılan salçanın ilçemiz Sanayi ve Ticaret Odası önderliğinde Karacabey marka salçamızın market raflarında satıldığını , komşu ülkelere ihracatının yapıldığını görmek cidden beni müthiş derecede mutlu eder ve inanın belkide o salça kutusunun karşısında gözyaşlarımı tutamam belki de.
Allah'ım inşallah o görüntüyü görmeyi bana nasip eder .

Not: Son olarak belirtmeden geçemeyeceğim.Haddim olmayarak çok da içinde olmadığım bir konuyu sadece gözlemlerime dayanarak yazmaya çalıştım.Farkında olmadan bir hatam var ise de lütfen kusuruma bakmayın.